Çok hızlı gelmedin mi 2020?

Daha başımıza geleceklerden habersiz yazıma aşağıdaki gibi bir giriş yazmışım. Olduğu gibi paylaşıyorum. Güncel zamandan yazım çok yakında gelecek.


Merhabalar.
2019’un son ayında yazdığım yazımı paylaşıyorum. 2020 senesi Avustralya yangınları ile bizlere küresel ısınmanın kaçınılamayacak sonuçları olduğunu çok acı bir şekilde anlattı. Yangınların en kısa zamanda tamamen sönmesi ve daha duyarlı olmamız dileğiyle...

Şimdi yazarken farkediyorum İngilizce-Türkçe kelimeler birbirine giriyor ara ara. Bu İngilizce’yi çok iyi bildiğimden değil, sadece İngilizce’nin günlük hayatımıza girmesinden. Sen de benim gibi İngilizceyi hayatıma sokayım artık diyorsan, anadili İngilizce olan kişilerle konuşabileceğin Cambly uygulaması ile bunu yapabillirsin. Şaka şaka 🙂 Youtube’da bir Cambly , bir Trendyol reklamı görmekten gına geldi. Size de gelmedi mi?

Sydney’de rüzgarlı ve soğuk kış ayını atlatmıştık, ilkbaharı da yeni bitirdik ama maalesef yaz bu sene büyük yangınlarla geldi. Avustralya’da rekor üzerine rekor kırdığımız kurak, az yağışlı ve bol yangınlı günler geçiriyoruz. Son bir aydır kontrol altına alınamayan ve söndürülemeyen yangınlardan, bitki örtüsünden sonra en çok ne yapacağını bilemediği ve yavaş olduğu için kaçamayan koalalar etkilenmiş durumda. Yağmur bekliyoruz ve bu sırada bireysel olarak su kullanımımıza dikkat ediyoruz başka çaremiz yok.

2019’da neler oldu?
En son evimize çok yakın, hatta aynı sokaktaki bir butikte çalışıyordum. Tek başıma kepengini açıp kapadığım, gün içinde her şeyinden sorumlu olduğum, sanki benimmiş gibi benimsedigim bir işte çalıştım diyebilirim. Markanın sahibi aynı zamanda beni de işe alan Natalie’yi de çok sevdim. Çok güzel bir rutinim oluşmuştu. Sabah 8’de kalkıp kahvaltımı ediyor, bazı günler yürüyüşe gidiyor ardından eve gelip hazırlanıp 10’da da gidip mağazayı açıyordum. Akşam 6’da kapıyordum. Ev ile iş yerinin arasının yürüyerek 10 dakika mesafede olmasının keyfini sonunda çıkarmaya başlamıştım. Derken yaklaşık 4 buçuk ay kadar sonra Natalie’den iş yerini kapatacağını, kendi evine yakın bir yere taşımak istediğini öğrendim. Kesinlikle haklı sebepleri vardı. Bondi’ın yazın artan bir nüfusunun ve trafiğinin olması, kiraların çok yüksek olması (yıllık 90k kadar) ticaretin kış aylarında azalması gibi bir gerçeği var. Ayrıca Natalie 2 saat kadar uzaklıkta yaşıyordu ve gidip gelmesi çok vaktini alıyordu. 4 sene dayandıktan sonra bu kararı alması gerekti, o da bana denk geldi :). Mağazanın kapanacağını öğrendiğim günün akşamını, belirsizliğin getirdiği karmaşık duygular içerisinde olsam da, akşam yemeğine çıkıp, yeni başlangıçlara kucak açarak uğurladık.

Olsun! Her beklenmeyen değişiklik başka şeylere vesile olacaktır, başka kapılar açacaktır mantığıyla hareket edip, neler yapmak istediğimi düşünmeye başladım. Uzun zamandır da aklımda olan Grafik Tasarım-Illustrasyon konuları hakkında mı çalışsam diye düşünmeye başladım. Bu işşiz kalma durumunun bir fırsat olduğunu düşünüp bu konuda daha geniş eğitim alabileceğim kurumları araştırdım ve eski dostum TAFE’te karar kıldım. Birinci sebebi, kabul gören bir kurum, ikincisi ise diğer devlet ya da özel üniversite-kurslara kıyasla çok uygun bir ücretinin olmasıydı. Şansıma kursun başlangıç tarihi birkaç hafta sonrasına denk geliyordu ve normalde Türkiye’ye Eylül’de gitme planımız varken bunu askıya alıp kursa kaydoldum. Sonunda 3 hafta kadar önce 5 ay süren bu kursu tamamladım. Haftada toplam 18 saat ders gördük. Resmen tekrar okula döndüm ve dersler çok eğlenceli geçti.

Şu ana kadar yaptığım şeyleri düşününce (Biyoloji Eğitimi-Banka Deneyimim-Hizmet sektörü ve Mağazacılık) bu en zevk aldığım alan oldu. Önümüzdeki sene 1 yıllık diploma eğitimini de tamamlamaya niyet ediyorum. Bazı zamanlarda ister istemez korkuyorum “ben nasıl kendime piyasada yer edineceğim, nasıl iş bulacağım” diye ama, bir şekilde olması için elimden geleni yapacağım. Zaten önemli olan da elinden geleni yapmak degil mi? Denemeden bilemeyeceğim.

(Bloğum seni özlemişim.)

2019 yılı benim için çok hızlı ve her zamankinden daha farklı geçmiş oldu böylelikle. Avustralya’ya yeni taşınan arkadaşlarımız oldu bu arada. Yeni kişiler tanıdıkça herkesin aynı ama bir o kadar da farklı Türkiye hayatları yaşadığını görüyoruz. Hepimizin özlemleri, kaygıları, heyecanları, hayattan beklentileri o kadar benzer ki… Herkesin birbirine destek olduğu, kimi zaman ailesi olduğu bir ortamımız oldu.

Çok klişeleşmiş o deyiş var ya, korunaklı/konforlu alanından çıkmak. Çok doğru. Sana neler katabileceğini yaşamadan bilemiyorsun. Biz bunu başka bir ülkeye taşınarak yaptık. Farklı bir spor dalını deneyerek yaptık. Şu anda farklı bir meslek edinmeyi deneyerek yapıyorum. Yine o konfor alanından çıkıyorum. Hayat sağlığın oldukça ve yeni şeyler deneyerek, yeni yerler görerek güzel geçiyor. Tavsiye ediyorum 🙂

Son olarak biz yeni yıla Türkiye’de giriyoruz. Bekleyin bizi..

(ÇOK GÜZEL GİRDİK BE)

Seyahate çıkmadan önce yapmanız gerekenler hazırlıklar nelerdir?

 

IMG_0538
Luna

 

Bu sene olabildiğince vakit ve nakit ayırıp gezmek istiyoruz. Evrene sürekli bu mesajı yolluyorum. Bir de olabildiğince çok kişi ziyaretimize gelsin mesajını.

Dünyanın diğer ucunda, Avustralya’da olmak bazı ülkelere Türkiye’den çok çok daha yakın olmamızı sağladı. Belki gezip görülecek yerler listemizde uzaklık dolayısıyla sonlara doğru gelecek olan ülkelere gitmek için daha yakın bir yerde yaşıyoruz. Şubat ayı için aklımızda Endonezya, Vietnam, Fiji ya da Yeni Zelanda vardı. Mevsim şartlarını göz önünde bulundurunca en mantıklı gezi Vietnam’a olmalıydı. İzinlerimizi ayarladık, bu ayın son 5 gününü Vietnam’a ayırdık ve şu anda, onaylanmış 5 günlük turistik vizemizle ay sonunun gelmesini bekliyoruz.

Bu arada vize başvuru ve onaylanma süreci çok kısa ve kolay oldu. Sadece kalacak yerimizi ve uçak biletini görmek istediler.

Şimdi Vietnam kuzeyden güneye ip gibi incecik şekilde uzanan bir kıyı ülkesi. Biz en güneyinde ki nüfusu ikinci en kalabalık şehri olan Ho Chi Minh City (Saigon)’e gidiyoruz. 5 gün gibi kısa bir süre kalacağımız için sadece şehri ve civarını görebileceğiz. Genelde burayı gezmeye gelenler bir ay kadar süre ayırıp bir uçtan diğer uca motosikletli tur yapıyorlar.

Bu arada ülkenin neredeyse tamamı ulaşımını motorsiklet ile sağlıyor. İkimizinde kullanmayı bilmemesi biraz şanssızlık oldu ve çok fazla bağımsız hareket edemeyeceğimizi ve belki de büyük çapta bir alanı gezemeyeceğimizi gösteriyor ama uzak bir yere gitmek istediğimiz zaman bir şekilde ulaşımımızı otobüs, taksi vs. sağlayacağız.

Döndüğümüzde neler yaptığımızı, nerelere gittiğimizi tek tek anlatacağım bir yazı da yazacağım. Gerçekten.

 

vietnam.jpg
Vietnam tasvirim. by selotoninxo.

 

Şimdi hazır seyahat öncesine denk gelmişken, özellikle yurtdışına gidecekler için muhakkak yapmamız gerekenler şeklinde bir liste paylaşmak istedim. (Çok farklı bir konu buldum, biliyorum.)

1-Telefonun not alma kısmına ya da hangi uygulama ile haşır neşirseniz muhakkak neleri götürmeniz gerektiğinin listesini yapınız.Biz Evernote uygulamasını sıklıkla kullanıyoruz.

2-Pasaportlarımızın geçerlilik süresini muhakkak kontrol etmeliyiz.Hoş bir T.C. vatandaşı olarak bunu atlama ihtimalimiz olamaz diyorum. Yine de aman.

3-Gideceğiniz ülkenin fiş giriş çıkışını kontrol etmek lazım.Belki çok hayati değil zaten inince havalanından kolaylıkla bulabiliyoruz adaptörleri fakat, gitmeden daha uygun fiyata almak varken, orda telaş etmek niye?

4-Ağrı kesici, ateş düşürücü alalım.Sana iyi geldiğini bildiğin ilacı yanında götürmek bence en mantıklısı. Özellikle konuşulan dil İngilizce olmayan, alırken ne isteyeceğini bilmediğin egzotik ülkelere seyahat ediyorsan.

5-Sağlık sigortası yaptırmak. Aman başıma birşey gelmesin diyerek tedirgin bir şekilde tatilde olmak istemeyiz hiçbirimiz. Atlanmaması gereken en önemli şeylerden.

6-Önemli evrakların fotokopisini almak. Pasaportun fotokopisini yanında taşımak olası bir kayıp durumunda kolaylık sağlayabilir. Bir çoğumuzun telefonlarımızda görüntüsü muhakkak vardır ama en kötüsünü düşünüp telefonunda gittiğini varsayalım. İnterneti olmayan bir yerde olduğumuzu varsayalım.

7-Bankanıza yurtdışına çıkacağınızın bilgisini vermek. Bunu ilk kez Avustralya’dan Türkiye’ye giderken yaptım. Bankanın kendi uygulamasından tarihleri, nereye gittiğini ve acil durumda seninle hangi yöntemle iletişime geçilmesi gerektiğini seçiyorsun. Olası hırsızlıklara karşı önlem almış oluyorsun.

8-Gideceğin ülkeye göre aşı olmak. Vietnam için herhangi bir aşı gerekmiyordu.

9-Telefonunuzu yurtdışı aramalara açtırmak. Uzun kalacaksanız yurtdışından hat almak daha ucuza gelebilir.

10-Seyahat blogları okumak ve seyahat vlogları izlemek. Kaynakların ucu bucağı yok. Benim en çok yapmayı sevdiğim şey GoogleMaps’te gitmek istediğim yerleri önceden işaretlemek ve kısa notlar almak.İnternet ulaşımının olmadığı zamanlarda GoogleMaps’ten offline harita yardımı alabilirsiniz.

11-Ne kadar bagaj hakkınızın olduğunu kontrol etmek. Biz bagaj hakkı olmayan bileti tercih ettik.Yine de çok pahalı oldu.

Aklıma gelenleri derleyip topladım. Başka maddeler aklıma geldiğinde güncelleme yapacağım. Mart Ayında görüşürüz.

Selin.

img_0537-2.jpg
Kanken

 

 

Sydney’de ev kiralamak nasıl işliyor?

Merhaba yeniden yaz mevsimi!

Türkiye’den dönüp ayağımızın tozuyla bir arkadaşımızın 38. yaş gününü kutlamaya gittik. Komşular, tanıdıklar, Türk arkadaş grubumuz, cümbür cemaat oradaydık. Çok güzel bir çilingir sofrası eşliğinde sohbetler edildi, yemekler yenildi.

Ece & Batur’s Mansion

Bizim küçük grubumuzda çoğunluk artık işini oturttu, düzenini kurdu. Vatandaşlıklarını alanlar oldu. Evlenenler oldu. Sıra belki ev almak, belki ev hayvanı sahiplenmek, belki de aileyi genişletmek gibi konulara gelmişken, hakikaten bu kadar uzakta, böyle bir grubumuz olduğu için çok şanslı hissediyorum kendimi. Hepimiz çok tatlıyız.

“Türkiye’de neler yaptık?” kısmını geçiyorum. Çünkü her şey çok güzeldi. Şimdi geçen bu bir aylık ziyaret sonrasında sırada kendimize kalacak ev bulmak vardı. Gitmeden önce paylaşımlı evimizi boşaltmış ve tüm eşyalarımızla birlikte Ali&Başak’ların evine yerleşmiştik. Ayağımızın tozuyla, geldiğimiz haftanın sonuna gezilecek 8 tane ev ayarladık. Bondi çok fazla insan trafiği alan bir bölge olduğundan, yaz-kış kiralık ev ilanı bolca bulunuyor.

Peki nasıl ayarladık bu evleri? Burada kiralık veya satılık evleri bulabileceğin iki ana internet sitesi var. Bu sitelerin telefon için uygulamaları da var. Oturmak istediğin mahalleyi seçip, diğer birtakım istediğin özellikleri de filtreleyip, evleri favorilerine ekleyebiliyorsun.

Biz kendimize göre 8 tane ev belirleyip, Cumartesi sabahı saat 8’de Bondi’daydık. Her bir evin ortalama 15 dakika gösterim süresi var. Evleri de emlakçılar gösteriyor. Bu kısa sürede görüp, karar verip, fotoğraf çekip, notunu alıp çıkıyorsun. Eğer tutma ihtimalinin olduğunu düşünüyorsan, emlakçıdan başvuru yapabilmen için link göndermesini istiyorsun. Sonra koştur koştur ikinci eve…

Biz şanslıydık çünkü yürüyerek yetişebileceğimiz uzaklıkta ki evlere bakıyorduk. Buna rağmen bol koşturmacalı ve bol terlemeli bir süreç geçirdik. Biraz da bu sebepten hemen ilk hafta bu işi halletmek istiyorduk.

Zannediyorum 4 ev gezdikten sonra, sıra resimlerini çok beğendiğimiz eve gelmişti. İlk kez bir eve bakmaya gelen bu kadar kişi görüyorduk. 1+1 olması, çamaşır makinesinin ve bulaşık makinesinin daire içinde olması ve ve ve en güzeli devasa bir arka bahçesinin olması bizi kalpten vurmuştu. Gerçek hali bizi daha çok etkilemişti. Evin minik bir kot farkından dolayı salondan yatak odasına geçebileceğin basamakları vardı. Böyle küçük karakteristik şeyler benim hep çok hoşuma gitmiştir. O minik basamaklara da vuruldum yani. Ek olarak açık mutfağı vardı. Özgür de benim kadar etkilenmişti haliyle ve direk başvuracağımızı emlakçılara belli ettik. İletişim bilgilerimiz alındı ve başvuru için linki göndereceklerini söylediler. İçimizde bir heyecan bakacağımız son eve gittik ve orasının sadece 5 aylık kiracı istiyor olması sebebiyle vazgeçtik.

Sneak peek ;)
Sneak peek 😉

Aynı günün gecesinde başvuru linkini yolladılar. Şimdi, insan sanıyor ki kişisel bilgilerini gireceksin sisteme ve başvuruyu yollayacaksın. Ama öyle değil. Vizeye başvururken maaş bordronu isterler, bankada ne kadar para var onu görmek isterler ya, aynı şeyleri ve fazlasını eski referanslarını, bordronu, ödenmiş faturalarını, kimlik bilgilerini kısaca sana güvenmesi için ne gerekiyorsa sisteme yüklemen gerekiyor. Ve bir şey daha. Kira! Biz diğer olası rakipleri elemek için istenen kiradan 10 dolar fazla veririz dedik. Bu taktiği tabi ki deneyimli arkadaşlarımızdan öğrenmiştik. Türkiye’de daha azını vermek için çabalarsın ya, gariptir ki burada tam tersi. Direksiyonlar da terste zaten. Ehe.

Velhasıl, pazartesi günü başvurumuzu yolladık, salı sabahı onaylandı!

Bu ayın 20’sinde içindeki kiracı çıkıyor ve bize anahtar teslimi yapılıyor. Sonrası zaten işin en zevkli kısmı. Çiçekler, biberler, domatesler hayal ediyorum. Özgür her gün mangal yapmayı hayal ediyor. Arkadaşlarımız, ailelerimiz Türkiye’den bizi ziyarete gelmiş, beraber kalıyormuşuz. Bunları hayal ediyoruz.

Tam 19 ay geçmiş olacak biz kendi başımıza eve çıktığımızda. Bu zamana kadar başkalarıyla ev paylaştığımız için hiç pişman olmadık. Kesinlikle herkesin hayatında bir kere yaşayabileceği bir fırsattı ve çok eğlendik. Bu geçiş süresinde bize evlerini açan güzel arkadaşlarımız Ali ve Başak’a bir kez daha teşekkür ediyoruz.

Son olarak bu yazımı güzel Jakaranda ağaçları ile sonlandırıyorum.

Jacaranda Mimosifolia

The end.

Göçmenler için ücretsiz dil okulu, meslek edindirme kursları

İkinci hafta ikinci yazı. Selin kendine gel.

North Bondi

Bir önceki yazımda bir gelişmeyi açıklayacağımı söylemiştim. İlk önce onu anlatayım. Kendi evimize taşınıyoruz!!! 💫💃🏻 Yani henüz bulamadık o evi ama şu an kaldığımız evden ayrılıyoruz. Şimdi, koskoca Ekim ayını Türkiye’de geçireceğiz. Biz oradayken buradaki odamıza boşuna kira vermek çok mantıksız geldi. Bu fikir aklımıza gelince (benim aklıma geldi, ehe.) hemen Ali ve Başak’a danıştık. Hem bize destek verdiler hem de “ev bulana kadar bizde kalırsınız” dediler. Bir buçuk yıl evvel buraya ilk geldiğimizde kalacak yerimiz yoktu, şimdi yine aynı heyecanı bir kere daha yaşayacağız ama bu sefer farklı. Çünkü arkadaşlarımızla beraberiz. Çok güzel olacak. 💗

Ardından, sıra bu haberi ev arkadaşlarımız ile paylaşmaya gelmişti ve geçtiğimiz Cuma günü Eylül sonunda evden ayrılacağımızı söyledik. Bir türlü ikisi aynı anda evde olmayınca bu durumu bir hafta boyunca konuşamamıştık. Cuma akşamı evde olurlar diyerek o günü bekledik. Peki o gün ne oldu? İkisi de kalıcı oturum izni (PR) aldıklarını öğrendiler (yaklaşık 5 senedir bekliyorlardı). Ben: “Nasıl söyleriz? İhanet ediyormuş gibi hissediyorum.” diyerek bir hafta boyunca kıvranmıştım ve en mutlu mesut şekilde eve geldikleri o günü bulup biraz muhabbet sonrası durumumuzu açıkladık. Neyse ki çok güzel karşıladılar. Biz Türkler çoğu zaman karşımızdakilerin ne düşündüğünü kafaya çok takarız ya, o sebeple ben ekstra stres olmuştum. Bir yer bulana kadar eşyalarımızı depoda tutabileceğimizi söylediler. Çok tatlılardı. İyi ki onlarla bu ilk bir buçuk senemizi geçirmişiz diyoruz. Luna da anlayışla karşıladı.

Luna the cat

Şimdi bu yazımda biraz TAFE’ten bahsedeyim istiyorum. Benim deneyimlediğim halini ve genel bir bilgi vermek adına yazıyorum. Buraya PR-eş vizesi ve bir kaç daha farklı vize çeşidi alıp gelen ve dili yeterli olmayan göçmenler, mülteciler için devlet AMEP (Adult Migrant English Program) adı altında 510 saatlik dil kursu hizmeti sağlıyor. Sadece dil okulu demek yanlış olur, bir nevi Avustralya kültürüne, yaşam tarzına, iş hayatına, kısacası günlük hayata daha hızlı adaptasyon için hazırlık kursu da denebilir. Tamamen devletin fonladığı ücretsiz bir hizmet. Ben bu kurstan nasıl haberdar oldum? Buraya göçmenlik ajansı yardımı ile geldiğimiz için süreç içerisinde bize bahsedilmişti.

Mayıs 2017’de yaşadığımız eve çok yakın olan AMEP kurs merkezine gidip kaydımı yaptırmıştım. Bir günde kayıt işlemi halloldu ve diğer bir günde de seviye tespit mülakatı yaptılar ve sonucunda haftanın 4 günü kursa gidip gelmeye başladım. Aradan 2 ay gibi bir süre geçince bize bir açıklama yaptılar ve bu sene devlet desteğini alamayacaklarını ve kursa bu kurumda devam edemeyeceğimizi söylediler. Zannediyorum her 7 senede bir anlaşmalar yenileniyormuş ve bu sene tüm bu süreç için devlet desteğini TAFE devralmış. Benim TAFE ile tanışmam tamamen buna denk geldi ve tüm öğrenciler otomatik olarak oraya yönlendirildik.

TAFE tüm Avustralya’da şubeleri olan bir eğitim kurumu olduğundan neredeyse her ilçede kampüsleri mevcut. Haliyle herkes kendine yakın olan kampüsü tercih etti ve bizim sınıfımız dağılmış oldu. Ben şehirdeki Ultimo kampüsünü tercih ettim. Otomatik olarak hocalarımız da değişmiş oldu. Kimisi o sene ilk kez öğretmenliğe başlamıştı, kimisi yıllardır öğretmenlik yapıyordu. Toplamda üç hocamız oldu ve bunlardan ikisi Aussie’ydi. Kursun sonlarına yaklaşırken artık hep aynı şeyleri işliyormuşçasına bir sıkıntı kaplamaya başlamıştı beni ama yine de bitirmeye kendimi zorladım. Gösterilen İngilizce çok üst düzey değildi ama başlangıç için yeterliydi. Eğer her yapılanı öğrendiysen ve günlük hayatında da kullanıyorsan zaten hiçbir şekilde hiçbir işte sorun yaşamazsınız öyle söyleyeyim. Abartmıyorum, kursta yeni öğrendiğim her kelimeyi gazetelerde, tvde, dergilerde o kadar çok görüyorum ki. Bize mülakat tekniklerinden, sunum tekniklerine, kompozisyon yazmaya, toplantı notu almaya çoğu şeyi gösterdiler. Faydası olmadı diyemem. Herşey bir yana iki tane çok yakın arkadaşım oldu bu kurs sayesinde. Liliya ve Karen.

Liliya 💗 Karen
Liliya 💗 Karen

Bu 510 saatlik kısmı  bitirince de sana ek saat sunuyorlar. Dilersen 5 ya da 6 farklı alanda meslek edindirme kurslarına katılabiliyorsun. Kurslardan aklımda kalanlar muhasebe, çocuk bakımı, çiçekçilik, hizmet sektörü. Yaklaşık 2 ay kadar da bu eğitimleri alabiliyorsun. Ben İngilizce kısmını tamamlayınca zaten çalışmaya başlamak istiyordum ve o kurslara devam etmedim. Nihayetinde kısa sürede iş buldum. Arkadaşım Liliya bu kurslardan biri olan “Administration” kursuna başladı ve bitirdikten sonra muhasebe departmanında işe girdi. Cv’de TAFE’in adının yazmasının, özellikle lokal tecrübe arayan bu ülkede yeni gelenler için büyük bir artı olduğunu düşünüyorum.

Kısacası benim TAFE hikayem böyle idi. LinkedIn’de kişilerin profillerinde gezinirken buradan mezun çokça kişi olduğunu görüyorum. Hem normal bir üniversiteye göre ucuz( eğer vatandaşsan ve PR’ın varsa daha indirimli), hem çok fazla şubesi var hem de binden fazla kurs seçeneği var.  Online olarak alınabilen kursları da çok fazla. O sebeple çokça tercih ediliyor. Bu siteden detaylı olarak isterseniz bakabilirsiniz.

İzninizle şimdi ben önümüzdeki hafta ne yazsam moduma giriyorum.

Adios..

TAFE

Avustralya’da birinci yılımızı geride bırakırken neler hissediyoruz?

Ya benim bir bloğum varmış!

Eveet. Bu da oldu. 5 Nisan’da buraya gelişimizin yıl dönümünü kutladık. Türk arkadaş grubumuzdan Çiğdem&Çağan çiftinin evine barbeküye gittik ve hep beraber çok güzel bir gün geçirdik. Kendime not, bir adet barbekü edin.💗

Yukarıdaki paragrafı Nisan ayından aldım. Üzerinden 4 ay geçti ve biz bu haftasonu yine Çiğdem&Çağan çiftinin evindeydik. Bu sefer de Çiğdem’in Avustralya vatandaşı olmasını kutladık. 🙂 Evet, hala barbekü istiyorum.

Gelelim buralara. Zaman çok hızlı geçiyor. Şu an Ağustos ayının sonlarına geliyoruz ve neredeyse yeni yıl geldi bile. 2018 yılına girişimiz daha dün gibi aklımda. Onu da geçelim buraya gelişimizden tam bir buçuk yıl geçti. İlk 10 günde kaldığımız Airbnb evini saymazsak hala aynı evde kalıyoruz. Küçük ebeveyn banyolu odamızda tam bir buçuk yıl geçirdik. 3 bavul ve 2 sırt çantası dolu eşyaya bir sandalye, bir puf, bir komodin, iki kamp sandalyesi ve masası eklemiş bulunuyoruz. İki kişinin tek göz odada pek tabi yaşayabileceğini bizzat görmüş olduk. Ama artık yeter, biz de insanız, sıkıldık. 🙂

İş Güç

Hala aynı iş yerinde satış danışmanı olarak çalışıyorum. Tam 6 ay oldu ve görünüşe bakılırsa yeni yıla kadar çalışmaya devam edeceğim gibi, sonra daha farklı şeyler yapmak istiyorum (henüz ne olduğunu bulmuş değilim). Bu duyguyu yaşayan çok kişi vardır tahminimce. İşini değiştirmek istemek ama aynı zamanda ne yapacağını bilememek. Taşındığımızdan beri aklıma: ” Hazır yurtdışındayım hadi biz ticaret yapalım. Çok havalı, Sydney’de yaşıyorum, ben de sosyal medyada kendime bir yer edineyim, bir sürü takipçim olsun.” gibi fikirler geldi. İlki için nereden başlayacağımı bilmiyorum, bana yardımcı olacak mentorlar lazım. İkincisi ise sosyal medya hakkaten çok fazla zaman öldüren bir yer ve bunun için aşırı istekli olmadığımı farkettim ve İnstagram’ı direk sildim. Yani iş anlamında bu iki seçenek de pek gerçekçi durmuyor benim için. Onun dışında Adobe Illustrator ve Photoshop öğrenmek istiyorum ve  bir kaç kurs bakınıyorum. Bakalım hayat beni iş konusunda nerelere sürükleyecek. Instagram’dan kurtulunca sosyal medya ihtiyacımı daha çok Linkedin ve Youtube ile karşılıyorum. Gerçekten daha huzurluyum. Her alanda sadeleşmeyi herkese öneriyorum.

Geçtiğimiz üç buçuk ay boyunca Hurstville şubede mağaza sorumlusu olarak çalıştım. Bu tarz perakende işlerde çok görülen bir durummuş. Mağaza müdürü bir şekilde işi bıraktığında yenisini bulana kadar içerden birini hop o boşluğa kaydırıyorlar. Hem bu sırada sen tecrübelenmiş oluyorsun hem de bir ileriki adımı neymiş bu işin onu görüyorsun. Hurstville’e oturduğumuz yerden 1 saat 15 dakikada gidebiliyordum. Başlarda yeni yer göreceğim ve deneyim kazanacağım heyecanıyla o kadar saat yolculuk gözümde büyümüyordu. Bir de düzenli bir işim olmuştu. Sadece haftanın 5 günü ve hafta içinde çalışıyordum. Daha fazla para kazanmaya başlamıştım. Hakkını vermeliyim, çok kısa sürede çok fazla şeyi kendi başıma yapmak zorunda kaldığım için bayağı bir geliştim. Çalışma saatlerim aşırı uzun değildi ama mağaza içinde tek başıma kaldığım zaman çok uzundu. Günde 9 saat çalışıyorsam bunun sadece 3 saatinde yanımda bir başkası oluyordu, kalan zamanlarda hep tektim. İşleri yetiştirmek için ister istemez fazladan 1 bazen 2 saat daha mağazada kalıyordum. Akşamları 6’da kapatıyorduk ama ben 7 çeyrek gibi çıkıyordum. Her ne kadar bana bölge müdürüm kalmamam gerektiğini söylese de içim rahat etmiyordu. Bana gelip “You naughty girl!” derdi. Bu arada beni işe alan bölge müdürüm bu ay başında grup içinde başka bir mağazaya müdür olarak gitti. Beni hep anlayan, adapte olmaya çalıştığımı görüp usanmadan tekrar tekrar anlatan Sophie, seni hiç unutmayacağım. En kötü müdürüm senin gibi olsun.☺️ Neyse, yaklaşık 4 ayın sonunda mağazaya müdür aldılar ve ben eski yerime Sydney City’e döndüm. Yarı zamanlı çalışmak yine çok güzel geliyor. Kendime bir sürü vakit ayırabiliyorum. Ama bir gün sevdiğim bir işi yaparken tam zamanlı çalışmayı sorun etmeyeceğimi de biliyorum.

İngilizce meselesine gelince; okulda bir temel öğrenmek gerçekten önemli fakat, sonrasında gidilen kursların seni o kadar geliştirmeyeceği kanaatindeyim. Zamanında özel kursa gitmiş olarak bunu söylüyorum. Bir dil günlük hayatına girmediği sürece tam anlamıyla öğrenmiyorsun. En azından ben kendimde öyle deneyimledim. Günlük konuşurken artık sıkıntı çekmiyorum. Başlardaki: ” Ne söyleyeceğim? Nasıl söyleceğim?” çekincem kalmadı diyebilirim. Çok kompleks cümlelere, konuşurken zaten ihtiyaç duymuyorsun, yazarken daha dikkat etmek gerekiyor ama onu da bir şekilde yardımla hallediyorum. Buranın bana en büyük katkılarından biri de İngilizce oldu. O sebeple seni bir kez daha seviyorum Avustralya. 😍

Şu https://www.buzzfeed.com/tahliapritchard/do-people-on-the-other-side-of-the-bridge-really-exist?utm_term=.rcxqkNKQ3#.ylbrEAMxd çok güzel olmuş, bir bakın derim. 😊

Sophie 😭

Hayatımdaki bir diğer değişiklik de küreğe (dragon boat) dönüşüm oldu. Türkiye’de de bankanın takımındaydım ve çok sevmiştim. “Neden burada da denemeyeyim ki?” dedim. Şu anda bir ayı biraz geçti ve her hafta Salı ve Cumartesi günleri antrenman yapıyoruz. Yine şehre gidip geliyorum. 2 Eylül’de ilk yarışımız olacak, çok heyecanlıyım. 🙂

Sydney’de havalar hala çok soğuk. Ama biz: “Buna soğuk mu denir yea?” diyip geçtiğimiz hafta sonu kendimizi Blue Mountains’a attık. Şehre 85 km uzaklıkta, trenle 2 saatte ulaşılabilen ve alabildiğine ağaçlarla dolu ormanlık bir alan düşünün. Hakkaten tepeden bakınca ağaçlar mavimsi-yeşilimsi gözüküyor. Siz de buyrunuz bakınız.

Solda Üç Kız Kardeş “Three Sisters”
Solda Üç Kız Kardeş

Dünya Mirası Listesine dahil edilmiş bir yer ve bir çok farklı yürüyüş parkurları var. Biz gezebildiğimiz kadarıyla parkurları tamamladık ve bir de alanın içerisindeki eskiden kömür çıkartılan madeni gezdik. Madenin olduğu alana Beyoğlu-Tünel’deki gibi halatlı bir sistemle ulaşabiliyorsun. Çok eskiden kömürleri yol kısmına taşımak için yapılmış olan bu sistemi onarmışlar ve şimdi de turistik amaçlı kullanıyorlar. Çok dik bir yamaca yaptıklarından sanki Disneyland’deki Roller Coster’a biniyormuşsunuz gibi bir havası var. Bu küçük haftasonu kaçamağımızın en güzel yanlarından biri de papağanları beslemek ve onlara yakın olabilmekti.

Havada uçarken görmek bile çok etkileyici ama yakından kat be kat güzel olduklarını farkediyorsun. Türkiye’deki sokak kedilerini ve köpeklerini çok özlüyorum ama arada böyle şekerlikler karşımıza çıkınca tekrar mutlu oluyorum.

Seloş
Kociş

Gelelim en heyecanlı habere, Ekim ayında Türkiye’de olacağız. Uçak biletimizi gidiş dönüş 2100 AUD’ye hallettik. Bu sefer Özgür ile beraber geliyoruz. Özlediğimiz herşeye vakit ayırabilmek istiyoruz. En çok da yemeklere. 🙂

Her hafta bir yazı sözü verdim bu arada Özgür’e, o sebeple bu yazımı burada kesiyorum. Bir sonraki yazımda çok önemli bir gelişmeden bahsedeceğim. Heyecanla bekleyiniz. 🙂

Şubat ayı bize neler öğretti ?

 

Parsley Bay
Parsley Bay

 

Her ay yazı yayınlamak konusundaki istikrarım! Şubat ayı bayağı bir hareketli ve koşuşturmacalı geçti benim için. Biraz tembelliğimin de etkisiyle bu yazı taa bu zamanlara kaldı. Neler yaptığımdan ve hayatımdaki önemli gelişmelerden bahsettim.

Reklamda oynamak mı ?

Ocak ayı yazımı bir reklam ajansına kaydolduğumu söyleyerek bitirmiştim. Şubat ayının ilk cumasına randevu almıştım. O gün, şehirdeki ofislerine randevu saatinde gittim. Girişte benimle beraber bekleyen 3 kişi daha vardı. Sonra içeriden biri gelip, hoşgeldin dedi ve masasına geçtik. Önce yaşımı sordu, daha önceden tecrübem olup olmadığını, vize tipimi ve ne kadar süre Avustralya’da kalmayı planladığımı sordu. Daha önceleri üniversitede okurken bu işi yaptığımı süreçleri az çok bildiğimi söyledim. Bu ajans senin fotoğraflarını çekip, tüm oyuncuların, figüranların ve/veya modellerin ortak kullandığı bir portala yüklüyor. Bu şekilde birine ihtiyacı olan firmalar o portaldan girip sana yine ajans üzerinden ulaşabiliyorlar. Bu fotoğraf çekimi sonrası senin o sisteme girebilmenin belli bir ücret karşılığında yapıldığını söylediler. Ben zaten arkadaşımdan öğrendiğim için hazırlıklı gitmiştim. Yıllık 240 AUD’lik ödemeyi peşin peşin yaptım. Bu arada figüranlık olarak reklamlarda çalışırsan saatlik ücretin 30 AUD oluyor. Bana bir gün iş çıksa bile verdiğim parayı geri kazanabileceğim için açıkçası çok dert etmeden ödemeyi yaptım. Vücut ölçülerimi adılar, boydan ve yüzden resmimi çektiler. (Bu arada resimlerim içler acısı 🤨).

Tüm bunlar bitince ofisten çıktım, eve dönerken telefonum çaldı. Telefonda; kim nerede çalışacak, yönlendirmeler, uygunluklar vs. tüm bu süreci yöneten kişi Paul vardı. “Yarın müsait misin?” diye sordu. Evet dedim. Detayları mail olarak atacağını söyledi. NE ? 😊 Bu kadar çabuk bir iş çıkabilmesine hayret ediyordum. Çok sevinip hemen Özgür’e haber verdim tabiki. Yaklaşık 10 dakika sonra mail geldi. The Voice Commercial için değerlendiriliyorsun, seçilirsen teyit maili alacaksın yazıyordu ki hemen akabinde ikinci bir mail ile onaylandığım teyidini aldım.

Bu işler ana rol ya da birkaç saniye görülebileceğim reklamlar olmayacaktı, kendimi muhtemelen ekrande göremeyecektim bile, fakat başka bir ülkede bunu yapabiliyor olmam beni en çok heyecanlandıran kısmı zaten. Ajansa gidip kayıt olup, kendimi anlatmam, iş almam çok güzel hissettiriyor.

Ertesi gün içinde kıyafetlerimin olduğu bir çanta hazırladım kendime. Sabah saat 10’da olmam gereken yere, Fox Studios‘a vardım. 7. hangarı buldum. Buluşma noktasında ajans ya da kanal çalışanı olan görevliler ödeme yapabilmeleri için banka bilgilerini yazabileceğim bir form verdiler, önce onu doldurup, diğer bekleyenlerin yanına gittim. Çok tatlı iki yaşlı teyze ile tanıştım. Bizi hangarın kapısında içeriye almak için yaklaşık bir saat beklettiler. Zannediyordum ki çekim içeride olacak, bizden önce gelenleri çekiyorlar sonra biz gireceğiz. Halbuki içerisi saç ve makyaj odasıymış. Sıra bize geldiğinde içeri geçtik, giymemiz için garip görünümlü kostümler verdiler, saçlarımızı yapıp yüzümüzü boyadılar. Ben makyajımla diğerlerine göre daha sade görünüyordum. Bakınız. ☺️

img_6845.jpg
Warrior 😛

Hala ne tarz bir çekim yapacağımızdan bir haber, yaklaşık bir saat kadar içerde kaldık. Teker teker herkesin saçı, makyajı yapıldı ve çekim için hep beraber bir diğer hangara geçtik. Ne yapacağımızı da orada öğrendik. Bize ayrılmış bir tribünde hoplayıp, çığlık atıp, hep alkışlamamız gerektiği söylendi. Tribünün aşağısında davul çalan diğer bir grup vardı. Gün içerisinde de sırası ile jüri üyelerinin çekimleri yapıldı. Onları da alkışladık, ama nasıl çığlık çığlığa. Toplam 50 kişiydik, ben en ön sıradaydım. 😊

Bu arada jüri üyelerinden biri Kelly Rowland. Kendisini Destiny’s Child’da da severdim, solo kariyerinde de. Yakından görmek güzel oldu. Çok güzel, çok sıcak kanlı bir kadınmış. Bir diğeri Jonas Brothers’tan Joe Jonas. Cake by the Ocean şarkısını çok severim, onu da bu şarkıdan tanıyorum. Kendisini burdan kınıyorum, bir tek selam bile vermedi bize. ☺️😂

Sabah 10’dan akşam 6’ya kadar çığlık attım ve gün sonunda kayıt paramı çıkarmış mutlu bir şekilde oradan ayrıldım. Üstüne yeni insanlarla sohbet fırsatı buldum, o tarz bir  ortamda bulundum kısacası bence çok güzel bir deneyim yaşadım. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. 😊

(Not: Reklam yayınlandı ama internete henüz düşmemiş olduğundan linkini buraya ekleyemiyorum. Merak edenler için; ben hiçbir şekilde gözükmüyorum. Aradan geçen 5 haftalık bu süreçte iki kez daha reklam çekimi için çağırdılar ama gidemedim. Sebebi hemen bir sonraki paragrafta :))

Reklam ajansıyla olan görüşmemden bir gün öncesine gidelim..

Çarşamba günü, satış danışmanlığı pozisyonuna başvurduğum Türkiye’deki Koton ayarında olan bir firmadan mail aldım. Mailde sizinle görüşmek istiyoruz, şu linkten kendinize uygun tarihi ve saati seçin yazıyordu. Linke tıkladım ve tek boş günün bir gün sonrası olduğunu, saat 8:30’u ya da 9’u seçmem gerektiğini gördüm. Önce acayip strese girdim, sonra mecburen bir gün sonrası saat 9’u seçtim. Zaman geçtikçe beynim fikre alışmaya başladı. Küçük çaplı bir firma araştırması yapıp ( Glassdoor sitesinden mülakatlarda sorulan sorular ve firmanın kendi sitesinden “hakkımızda” kısmı) gelebilecek sorulara karşı hazırlandım. Geçmiş iş görüşmesi tecrübelerim de vardı artık, sonuç ne olursa olsun şeklinde bir modla görüşmeye gidecektim. Sabah Özgür ile beraber mağazanın olduğu yere geldik. Westfield buradaki en büyük AVM zinciri. Tüm ülkeye yayılmış durumdalar yanılmıyorsam. Mağazada şehirde ki Westfield’in alt katında yer alıyordu. Özgür’ün iş yeri ile arası sadece 15 dakika ve benimde tek otobüsle 45 dakikada gelebileceğim bir yerde. Konum mükemmel diyebiliriz. İçimden ne söylesem acaba diye tekrar ederek, saat 9’a 10 kala içeriye girdim. Görüşme başlayana kadar yaşadığım heyecan tarifsiz ve sürekli titrer bir halde mağazanın kapısına gittim. Tam mağazanın önündeki cafeye ait masalardan birine oturmuş beni farkedince görüşmeye mi geldin diyen bir adet Grup Müdürü vardı. İşe alımları o yapıyormuş. Özet olarak geçmişte neler yaptığımı anlatmamı istedi. Herhangi bir kandırmacalı soru sormadı. Sürekli bana senin merak ettiğin birşey var mı diye sordu. Kendimi anlatmaya çalıştım. Banka tecrübemden biraz bahsettim. Karşı taraftan soru gelmeyince sürekli birşeyler sorma zorululuğu hissedip daha önceden aklımda olan şeyleri sordum. Bu arada sordum ettim diyorum ama kesinlikle çok güzel bir İngilizce konuşamadım. Duraksamalar, yarım cümleler … Fakat başından sonuna kadar tek yaptığım şey ilgili ile ve yüzümde tebessümle karşımdakini dinlemek oldu. Tam olarak 15 dakika sonra görüşme bitti. Çıktıktan sonra Özgür’e attığım mesajın ekran görüntüsünü aşağıya bırakıyorum.

Önümüzdeki görüşmelere odaklanalım şeklinde, diğer mağazalara bakmaya başladım. Bundan sonrasını yine ekran görüntülerini koyarak anlatmak istiyorum.Saatlere dikkat ederek okuyalım 😊.

 

 

 

 

 

 

Doğru okudunuz. 😍😁 İnanılmaz ama gün sonunda bir işim olmuş oldu. 💪 Hem de çok güzel bir yerde, tarz olarak “işte benim tarzım” diyebileceğim bir yerde. Part time olmasıda kahvaltı sonunda yenen bal-kaymak (en çok özledigim şeylerden) gibiydi benim için.

İş yerim 🙂

Ehliyet sınavını geçtiğimde kendimle böyle gurur duyduğumu hatırlıyorum. Aynı gururu o gün bir kere daha yaşadım. Farklı bir ülkede, farklı bir dilde kendimi anlatabilip bir iş sahibi olmuştum. Benim için anlamı çok büyük. Şimdiki hedefim kendimi ve beni işe alanları hayal kırıklığına uğratmadan çalışmak. Birinci ayımı yeni doldurdum. Herşey çok yeni. Ben hariç herkes Aussie. Henüz kesinlikle zorlanıyorum diyebilirim. Hem İngilizce konusunda hem de mağaza içi döngü konusunda. Fakat şansıma mağaza müdürüm, müdür yardımcım ve diğer ekip arkadaşlarım gerçekten yardımcı oluyorlar, destekliyorlar. Herhangi bir negatiflik şu ana kadar hissetmedim. Bir an önce herşeyi kavrayıp daha yararlı hale gelmem lazım. Umarım bir sonraki yazımda biraz daha kendimi geliştirmiş şekilde iş durumlarımdan bahseder olurum.

Bu arada Şubat sonu demek yaz bitti demek. Nisan Ayında da birinci senemizi dolduruyoruz demek. Ah, zaman çok hızlı geçiyor…

 

27. yaşımı Avustralya’da kutladım.

Yazımı okumadan şu Bondi videosunu izlemenizi tavsiye ederim. Çünkü çok güzel.❤️

Avustralya’da aynı cins evlilik hakkında halkın düşüncelerini öğrenmek için posta yolu ile oylama yapılıyordu. Destekleyenler ile tamamen karşı olan bolca arkadaşımız vardı etrafımızda. Herkesin kendine göre kaygıları vardı haklı olarak. Sonuçlar geçtiğimiz ay açıklandı ve kesin sonuçlara göre halkın yüzde 61’i EVET dedi.Geçtiğimiz hafta itibari ile parlementodan da EVET çıktı. Ben bu sürecin sonunda ne olur henüz net göremiyorum fakat içinde sevgi olan herşeye varım. Artık geriye tek bir oylama adımı kalmış oldu.

img_5348
#loveislove

2010’lu yılların sonuna yaklaşıyoruz resmen. Her yeni senede kağıda, deftere, telefona yeni yılı yazarken zamanın nasıl hızlı geçtiğini düşünürüm, şaşırırım, elim yazmak istemez resmen. Şöyle oturup tüm hayatımı bir düşünürsem: üniversiteyi kazanmak, evlenmek, ilk kez yurtdışına çıkmak ve Disneyland’e gitmek herhalde en heyecanlı kısımlarını oluşturmuştur. Fakat bu 2016 ve 2017 senesi en çok hatırlanmak istercesine, hırs yapıp karşımıza Avustralya’yı çıkardı.😊

img_5078
Harbour Bridge’in farklı bir açıdan görüntüsü


Bende tüm geçmişi düşündüm ve 2018 yılı içerisinde yapmak istediklerimi ve yapmak istemediklerimi yazmaya karar verdim. Bu yazı biraz daha kendim ile ilgili olduğundan okumak istemeyenler olabilir :). Ama olsun. Geri dönüp ara ara okudukça motive olacağıma inanıyorum. En başta sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmak kısmını geçtikten sonra başlayayım bakalım. 🙂

  • Hala bulamamış olursam, iş bulmak istiyorum.
  • Düzenli spor yapmaya devam etmek istiyorum. Burada çıta çok yükseldi çünkü, etraf resmen manken kaynıyor. 🙂
img_5071
The Rocks
  • Daha düzenli ve sadece kendime iyi geldiğini bildiğim, hissettiğim şekilde sağlıklı beslenmek istiyorum. Dünyada yükselen bir vejetaryen-vegan trendi var. Burası anavatanı gibi. Seçenek çok. Gerisi bana kalmış.
img_5287
Ama tabi dayanamıyoruz
  • Mükemmel İngilizce konuşabilmek istiyorum. O zaman herşey daha kolay olacak. Eminim.
  • Kedi ama Türkiye’de bir ara baktığımız Faik gibi bir kedi istiyoruz.
IMG_1474
Faik seni çok özlüyoruz
  • Köpek istiyoruz ama Bernese.

Bu kısıma ekleme yapmak istiyorum. Çok istediğimizden haliyle sokakta dolaşan Bernese görünce üzerine atlıyoruz. Geçen sabah köpeğiyle birlikte komşumuza denk geldik. Daha doğrusu komşumuz olduğunu sonradan Özgür’den öğrendim. Sevdik, oynadık biraz. Mest olduk. 7 aylık olmasına rağmen devasa bir boyuta sahipti. Sahibi çok arkadaşçıl, aile ve çocuk dostu olduğunu ve kesinlikle tavsiye ettiğini söyledi. Yanlarından ayrılırken yüzümüzde tebessüm ile arkamıza baka baka otobüsümüze doğru yürüdük.

berniese
kalp kalp kalp
  • Çok seyahat etmek istiyoruz Özgür de, ben de.
  • Başka ülkeye taşınmamak istiyoruz 🙂 Burası çok güzel. Kalalım.


  • Gereksiz alışveriş (her anlamda) yapmayacağım sözünü kendime vermiş olayım.
img_5266-1
Queen Victoria Building
  • Hugh Jackman ile tanışmak çok istiyorum…
img_5349
Bondi Beach diyor…
  • Bloğuma İngilizce olarak devam etmek istiyorum.
  • Sadece ikimizin yaşadığı kendi evimize çıkalım bir de.
  • Her zaman mantıklı kararlar alabilmek ve olayları gözümde büyütmemek istiyorum.
  • Son olarak arkadaşlarım ve ailem buraya gelip yerleşsinler istiyorum.

 

28 Eylül 2014

 

Ve Avustralya, hep böyle güzel kal olur mu?

 

 

 

6. ayımıza yaklaşırken neler oluyor? İş bulabildik mi?

Merhabalar,

Araya giren bir aylık Türkiye ziyareti sebebi ile zamanında yayınlayamadığım, gitmeden önce yazdığım bu yazımı değiştirmeden paylaşıyorum.

Keyifli okumalar.

**Öncelikle güzel bir gelişmeyi yazarak başlamak istiyorum. Beş tane yüz yüze görüşme, bir kaç online test, defalarca telefon görüşmesi sonucunda Özgür’ün artık bir işi oldu!!!☺️

İş analisti olarak buradaki bir bankada işe başladı bile. Sanırım başka bir ülkede tutunup, hayata devam edebilmek için en önemli etkenlerden biri iş bulmak. Yanına kocaman bir tik atabiliriz. 😊Darısı benim başıma.

İlk geldiğimizde Bondi’da bir Airbnb evi kiralamıştık. Buradan okuyabilirsiniz. Sanırım hayatımızdaki en doğru kararlardan biri o zaman Bondi’ı seçmek olmuş. İyiki de olmuş. Hala buradan ayrılamadık. Ilkka ve Ronja adında çok tatlı bir çift ile beraber yine Bondi’da yaşıyoruz. Umarız uzun yıllar boyunca bu bölgeden ayrılmayız.

Oz-Selin-Ronja-Ilkka

İlk hedefim İngilizce’yi en azından günlük konuşmalarda aksamadan konuşabilme seviyesine çıkartmaktı. Buna devletsel işleri halledebilmek, banka işlerini halledebilmek, mesela gidip spora, kursa kaydolabilmek kısmını ekleyebiliriz. Bunun için ekstra ne yaptım? Zaten yoluydu, televizyonuydu, marketiydi, toplu taşımaydı, evde, dışarda her yerde İngilizce’yi duymaya başlayınca kulak aşinalığı ilk geldiğimizden itibaren oluşmaya başladı. İngilizce kursuna kaydoldum ve burada yaşayan arkadaşımız Başak sayesinde bir ajansta iş buldum. Bu ajans sayesinde haftanın min. bir max. üç günü olacak şekilde çeşitli organizasyonlarda garson olarak çalışmaya başladım. Nisan Ayı’nda gelmiştik, ben Mayıs’ta çalışmaya başladım. Tüm bunlar akıcı bir şekilde İngilizce konuşmama yardımcı oldu. Buraya eklemek istediğim ilginç bir durum var. Normalde ajanslarda çalışmak öğrenciler arasında yaygın bir iştir. Türkiye’de iken üniversite zamanında benim de devamlı yaptığım bir işti. Fakat burada öğrenci olmayıp çalışıp, geçinen çok fazla insan var. Sadece tek bir ajansla çalışmayıp, yanına ikinci bir ajans daha ekleyip geçinebiliyorlar. Günde 4 ile 7 saat arasında çalışıyorum. Benim tercihime göre değil, genelde işler böyle oluyor. Saatlik ücretler de 25 Aud’den 30 Aud’ye kadar çıkıyor.

Geçen 5 aya bakınca günlük yaşantımız iyice bir düzene oturmuş oldu. Önce kursa başladım, çıkışlarında işe gittim. Genelde haftasonlarının bir gününü çalışarak geçirdim. Özgür’de haftaiçi evden, sahilden, kafeden, kütüphaneden Türkiye’deki iş yerine bağlanıp çalışmaya devam etti. (Alternatif iş yerleri 😊) Ama en güzel rutini her sabah sörfe gidebilmesi oldu. Burada oturmanın en güzel yönlerinden biri de sahili. Ücretsiz, şezlongsuz, kocaman, tertemiz bir sahil. Eminim çoğumuzun bir dönem hayali deniz kenarında yaşayıp canının istediğinde denizi kullanmak olmuştur. Bunu 5 aydır yapabiliyoruz ve çok mutluyuz. Denizin çevreye getirdiği o hava, yaşam tarzı, çok milletlilik, çok kültürlülük her şey çok güzel bir şekilde etkiliyor insanı. Yine mahallemizi çok övdüm 🙂 Ama gerçekler..

IMG_2737

Hayatımıza spor yapma alışkanlığı girdi. Toplasan ömrüm boyunca beş ay spor yapan ben, dört aydır farklı salonlara gidip spor yapıyorum. Sahilde yürüyüş yapıyorum. Kursa bisikletim ile gidebilmek isterdim ama çok fazla yokuş var diye şu an için bir bisiklet edinmedim. Belki ilerde neden olmasın? ☺️ Bu arada mahallede oldukça fazla spor salonu var ve hepsinin deneme üyelikleri çok uygun fiyatlı oluyor. 3 farklı salon gezdim ve bir tanesinin indirimli üyeliğine denk gelip haftalık 20 Aud’den 6 aylık üyelik yaptırdım.


Hayatı koşturma içine girmeden, daha sakin yaşamayı öğrendik. En basit örnek olarak kırmızı ışığın yeşile dönmesini dakikalarca bekliyoruz. Kırmızıda koşa koşa karşıya geçmiyoruz ☺️. Günaydınlar, merhabalar hiç duymadığım kadar sık duyduğum şeyler oldu burada artık.


İkimiz de ayrı ayrı arkadaşlar edindik. Burada 5-6 çift Türk arkadaşımız oldu önce. Sonra kursum sayesinde bir kaç kişiyi daha tanıdım. Sonra hep beraber eşlerle dışarı çıktık. Özgür’ün sörfe beraber gittiği arkadaşı ve ailesi ile sık sık görüşmeye başladık. Hatta evlerinde kalıp, dünya tatlısı iki kızına bakıcılık bile yaptık. Yalnız, en zor şey neymiş, onu da o gün deneyimledim. İngilizce olarak ufak çocuklarla agucuk gucucuk şeklinde konuşmak. 😂 Çok zor geldi. İngilizce ninni bilmediğimden en son yataklarına yatırıp “dandini dandini dastana”yı söyleyip uyuttum. 😊

Yavaş yavaş şehri tanıdık. Nerede ne satılır, nerede daha uygun fiyatlısı bulunur, pazarları nerelerde olur? Örneğin Pazar günleri toplu taşımayı kullanmak diğer günlere göre yarı fiyatlı oluyor. Uzak bir yerlere gezmeye gideceksek bu günü tercih etmeye çalışıyoruz. Ulaşım bizim ülkemize göre epey bir pahalı. Saatine göre bile fiyat değişiyor.

 

Karen-Selin-Lilia

Her Pazar ailelerimiz ile Skype yapıyoruz. Bunu da rutin haline getirdik. Herkesi bir arada görüp hasret gideriyoruz. Bu arada Özgür’ün beklenmedik anda çıkan Türkiye ziyareti her iki aileyi de çok sevindirdi ☺️. Sırada ben varım, Ekim başında bir aylığına Türkiye’ye gidiyorum.

Bu arada evde yemek yapmak hiç dert olmuyor. Türkiye’de bulunan her sebze-meyve burada var. Tek sıkıntı, bazen tazeliği konusunda şüphelerim oluyor. Türkiye’de pazarlardan aldığımız sebzenin tazeliğini burada bulamıyorum sanırım. Her hafta sonu, mahallemizdeki Bondi Beach Public School’un bahçesine kurulan pazarda organik ürünler satılıyor. Market fiyatından büyük bir farkı yok, sebzeleri buradan almaya başladık. Pazar demişken, buradakilerin tarzı biraz farklı. Cumartesi günleri sebze, meyve ve küçük küçük seyyar yemek satan tezgahların olduğu bir pazar kuruluyor. Sabah 9’dan öğlen 12 ya da 12.30 a kadar sürüyor. Pazar günleri ise yerini daha çok butik tezgahları alıyor. Takı, kıyafet, resim, sanata yönelik bir takım şeyler, bolca mum…. Millet muma çok düşkün😊 Daha fazla detay internet sitelerinde var.

Neler yapıyoruzun kısa bir özetini geçmek istedim, hoşçakalın.**

Hangi telefon uygulamalarını kullanıyoruz ve tavsiye ediyoruz?

Merhaba 😊

Artık internette seyahat, göç, macera, keşif, yaşam tarzı, ne olursa olsun çok fazla güzel ve başarılı binlerce blog olduğu için bir yanım yazılmamış olanı yazmaya çalış diyor ve bu çok zor bir şey :). Bu zamana kadar henüz çok fazla yer görme şansım olmadı. Gördüğüm yerler hakkında bir şeyler yazacak kadar bilgi de toplamamıştım ve aklımda blog yazmak hiç olmamıştı. Karşımıza Avustralya’ya taşınmak gibi büyük bir değişiklik çıkınca ve bunun bir yere gezmeye gitmek kadar kısa olmayacağını düşününce ben de yazmaya başlamaya karar verdim. Hem ailelerimizin, arkadaşlarımızın topluca ‘neler yapıyoruz’un cevabını görebilecek olması, hem de birilerine belki yardımı dokunur, buralar hakkında fikir sahibi olur düşüncesi hoşuma gitti. Bir yandan da olmayan yazma kabiliyetimin gelişeceğine inanıyorum 😊. Ha bir diğer amacım ise İngilizce’mi ilerlettiğimde bloğuma hem İngilizce hem de Türkçe olarak devam edebilmek.

Şimdiden keyifli okumalar. 😊

Elimizden düşürmediğimiz telefonumuz tabiki de tatile giderken ya da taşınırken de elimizden düşmeyecek 😊. Fotoğraflar çekilecek, notlar alınacak, haritadan gidilecek yere bakılacak, Google’dan blog araştırmaları yapılacak, sosyal medya olmazsa olmazımız, sürekli iletişim halinde olmamız ve bir yandan hazırlanmamız gerekecek. Bu yazımda, hazırlık aşamasında ve yeni bir şehre, ülkeye geldiğimizde bize çok yardımcı olan uygulamalardan bahsetmek istedim.

Wunderlist

Bir kere en baştan itibaren yaptığımız şey not almak olacak. Her şeyi aklımızda tutmamız imkansız. Düzenli bir şekilde not alıp telefondan bakmak en iyisi. Bu uygulama ile istediğiniz kişi ile paylaşımlı olarak not tutabiliyorsunuz. Hatırlatma kurabiliyorsunuz. Paylaşımlı kulandığınız kişiye görev atayabiliyorsunuz. Atanan göreve not ekleyebiliyorsunuz. Kullanması çok kolay ve sade bir uygulama. Biz yıllardır kullanıyoruz. Alışveriş listelerimizi, bavula konacakları, izlenecek filmleri bu uygulamadaki farklı listelerde tutuyoruz. Buna bir alternatif Evernote’u gösterebiliriz.

img_2383
img_2384

Sesli Sözlük

Farklı bir dilin konuşulduğu ülkeye gidildiğinde sözlük şart oluyor. Sesli sözlük hem kelime hem de cümle çevirebiliyor. İngilizce dışında Almanca, Arapça, Danca, Farsça, Fince, Fransızca, Hollandaca, İspanyolca, İsveççe, İtalyanca, Latince, Polonyaca, Portekizce, Rusça, Yunanca (öehh yoruldum) seçenekleri de var. Nasıl telaffuz edildiğini de hem yazarak hem de sesli olarak gösteriyor. Abuk subuk bir sürü kelime aratmışlığım da oldu, performansı oldukça iyi. Arattığınız her kelimeyi tarihçe bölümünde bir kenarda tutuyor.

img_2385

img_2387img_2386

Evernote

Evernote’u herkesin duyduğundan eminim. Aslında kullanımının göçmenlikle ve seyahat ile doğrudan bir ilgisi yok. Bu uygulama, bildiğiniz bir not defteri. Evlenme hazırlıklarında baktığımız evleri ve alacağımız eşyaları not alarak başladık, iş yerinde toplantı notlarını tutmaya geçtik, yemek tarifleri geldi ve genişledikçe genişliyor.

Evernote her benzeri uygulama gibi farklı cihazlar ve web uygulaması ile senkronizasyon sağladığı gibi sesli notlar ve el yazısı ile notlar almanızı da sağlıyor. Notlarınızı uygulamayı kullanmayan biriyle de link olarak paylaşabiliyorsunuz. Örneğin, Mecidiyeköy’deki evimizden çıkarken yeni taşınacak olan kiracıya ve ev sahiplerimize bu şekilde birer not ilettik.

Evernote, geçtiğimiz haftalarda browser eklentilerini duyurdu. Bu şekilde, internette denk geldiğiniz makaleleri, haberleri vs. doğrudan birer not olarak kaydedebiliyorsunuz.

img_2382

Moovit

ec8ac50e-e8b2-4818-8944-0547e7b66b96
Bir gün ‘work’ kısmını iş yerimin adresi olarak güncellemem dileğiyle 🙂

Bir anımla başlayayım anlatmaya. Sydney’e ilk geldiğimiz ve otobüsü ikinci kez falan kullandığım gündü. Telefonumda Moovit uygulaması açık ve eve geldiğimde ineceğim durağı bekliyordum, bir gözüm hep telefondaydı. Derken yanımdaki çocuğun da benim gibi haritadan ineceği yeri anlamaya çalıştığını fark ettim. Aynı anda o da benim telefonuma baktı ve ayni şeyi benim yaptığımı anladı, güldük. Sonra dedim ki ‘bu uygulamayı indirmelisin bence, hem ineceğin durağa gelmeden uyarıyor’. Uygulamayı açtığında ‘nereye gitmek istiyorsun?’ yazısı çıkıyor karşınıza. Gideceğin yeri yazdıktan sonra da alternatifleriyle tüm ulaşım seçeneklerini ve ne kadar sürede gideceğini gösteriyor. Buna tüm toplu taşıma araçlarının kalkış saatleri ve senin olduğun durağa gelmesine ne kadar kaldığı da dahil. Durağa nereden, nasıl ve kaç dakikada gidebileceğini de gösteriyor.  En sık gittiğin yerleri favorilerine ekleyebiliyorsun ve tekrar tekrar aynı yeri yazma derdinden seni kurtarıyor.  En güzel yanı sana durakların nerelerde olduğunu ve hangi durakta inmen gerektiğini önceden söylemesi. Bu uygulama sadece gideceğiniz şehirde değil yaşadığınız şehir içinde de çok işe yarıyor. Nitekim biz de ilk İstanbul’da kullanmaya başladık. Sydney’in toplu taşıma saatlerini gösteren ‘Trip View’ uygulamasının yanında, Moovit’in fonksiyonlarını çoğunlukla içeren Google Maps uygulamasını da unutmayalım. Tüm bu uygulamalaların beklenmedik trafik şartlarından, atlanan otobüs seferlerinden haberdar olamadığını da göz ardı etmemek lazım. Hiç biri bir hareket amiri değil.

img_2362
5
img_2361
4
img_2360
3
img_2359
2
img_2358
1

Coinkeeper

img_2379

Sanırım olmazsa olmazımız bu uygulama. Coinkeeper’ı Özgür sayesinde (zorunlu) ben de kullanıyorum. “Hımm..Ben bu ay neye, ne kadar harcadım acaba?” diye zaman zaman kendime soruyordum. Bu uygulamayla her ay sonunda harcama geçmişime baktığımda şok oluyorum. Örneğin Türkiye’deyken kahve çok çok az içerken buraya geldiğimden beri en artış gösteren harcamalarımdan biri kahve olmuş. Alırken 3,5 AUD az geliyor ama ay sonuna geldiğimde bir bakmışım 80 AUD sırf kahveye gitmiş. Bunun yanında faturalar, ev kirası, dışarıda yenen yemekler, kendime yatırım olarak aldığım online kurs ücretleri gibi yaptığım harcamanın ertesinde düzgünce kaydedersem çok faydasını görüyorum.

Bu uygulamanın en güzel yanı paylaşımlı olarak kullanılabilmesi. Böylece bir ailenin harcamaları homojen olarak izlenebiliyor. İki ayrı veriyi kafadan toplamak, çıkartmak zorunda kalmıyorsunuz.

Burasıyla alakasız ama sadece kahve satan ve Bondi’ın göbeğinde olan bu dükkanlar o kiraları nasıl veriyor? Buraya not olsun, bunu araştırıp öğreneceğim.

CommBank (veya sizin bankanızın mobil uygulaması)

img_2378

img_2376


img_2377

Mobil bankacılık uygulamaları, özellikle Türk bankalarında kendilerini her geçen gün daha fazla aşıyorlar. Bu uygulamalar üzerinden deniz aşırı para transferi de artık mümkün olduğu için göz ardı etmek olmaz.

Önceki yazılarımdan ve VLOG’dan da bildiğiniz üzere, biz daha buraya gelmeden hesabımızı Commonwealth Bankası’nda açmıştık. Geldiğimizde şubeye uğrayıp güncellemeler yaptık, kartlarımızı talep ettik. O sırada bankanın uygulamasını da indirdik.

CityMaps2go

İnternet olmasa bile çalışan bu yön bulma uygulamasını çok kez anlatmışlardır. Gerçekten bilerek kaybolmak isteyenler dışında artık herkes istediği yere ulaşabilir. Yapılması gereken, internet bulduğunuz anda, olduğunuz ya da gideceğiniz yerin haritasını indirmek. Gerisi telefonunuzun GPS kapasitesine bakıyor.

Shark Smart

Bu uygulama Avustralya’nın New South Wales eyaletine özel ancak köpekbalığı riski olan, dünyanın diğer bölgeleri için de benzer örnekler bulabilirsiniz. Sanırım. Gitmeden önce bir bakın yani. İster istemez kafamızda o soru oluşacaktır. Acaba şu an burada köpekbalığı var mıdır?

NSW hükümeti, köpekbalıklarının yakalanıp etiketlendikten sonra salıverildiği, takip sistemlerinin yüzme bölgelerine yerleştirildiği, havadan ve etiketler yardımıyla sahillerdeki alıcılardan risklerin tespit edildiği bir projeye sahip. Risk tespit edilen bölgeler de bu uygulama aracılığı ile duyuruluyor.

img_2370
Eğer köpekbalığı gelmişse bu şekilde gösteriyor.

img_2373

Eğer sizler de bu uygulamaları kullanıyor ve yukarıda bahsetmeyi atladığım diğer fonksiyonlarından da herkesin haberdar olmasını istiyorsanız lütfen yorum bırakmayı atlamayın. Hele hele başka uygulamalar da önerirseniz ne güzel olur.

Avustralya ve Sydney ile ilgili merak ettiğiniz, sonraki yazılarımda okumak istediğiniz konular için de ses etmekten çekinmeyin.

Görüşmek üzere!

 

Nerede yaşıyoruz? Köyümüz ❤️ Bondi

img_1458
Bondi ve Gökkuşağı

Yazıma güzel bir Bondi Sahil resmi ile başlamak istedim. Buraya gelmeden önce en çok merak ettiğim yerlerden biri burasıydı. Merak ettikçe de Google Earth’ten resimlerini açıp, sokaklarını gezip dururdum. ‘Nerede ne var, acaba bizim evimizin sokağı burası mı olacak’ şeklinde kafamda deli sorularla çok eğleniyordum. Her gördüğüm sokağa ayrı bir hayranlık duyuyordum diyebilirim ve güzel olanı bu hala böyle, hiç değişmedi.

Yeşil
Hall St. Cafe ve restoranların bol olduğu sokaklardan biri

Biz Bondi’ın sahil tarafında oturuyoruz. Buranın bir de Bondi Junction denilen mahallesi var. Orada devletsel işlerimizi hallettiğimizi söylemiştim bu yazımda . Sahil kısmında oturduğumuz için şimdiki yazımda bizim mahallemizden bahsedeceğim. Hem de Avustralya denince ilk akla gelen yerlerden biri olduğu için, seyahat edeceklere üç aydır yaşayan birinin gözünden bu bilgiler eminim faydalı olacaktır. 🙂

Bondi’ın eski ve güncel tarihi ile ilgili bilgi vererek başlayalım bakalım. Bondi (Bonday diye okunuyor 😊) Aborjin kökenli bir kelime olup, kayalara çarpan su anlamına geliyor.  Oturduğumuz mahalle Waverley Belediyesi’nin hizmetinde ve güncel nüfusu 10.748.  İlginç bir bilgi, bu nüfusun yarısı deniz aşırı ülkelerde doğmuş. En çok konuşulan dillerin başında Rusça, sonra İtalyanca, Fransızca ve İspanyolca geliyor.

Bondi size hemen o sıcak sahil kasabası havasını hissettiriyor. Yüksek olmayan, genellikle müstakil evler, mahalle bakkalları, küçük alışveriş dükkanları, süper marketler, berber dükkanları, kuru temizlemecileri, okulları, fırınları elinizin altında ve bir yerde toplanmış durumda. Hipsterları bol. Burada en çok sevdiğim şeylerden biri de binaların tek renk değil çok farklı renklere boyanıyor olması. Kim karar veriyor bilmiyorum ama renk ve yeşillik bir arada olunca herhalde güzel yapılamayacak bir yer olamaz diye düşünüyorum.

img_0164
Bondi Beach
Az kalabalık bir günden

Bondi Beach, toplam 7 km uzunluğunda ve yarım ay şeklinde bir kıyı. Bu sahil doğal olarak insanların yaşam tarzlarını şekillendirmiş. Evlerin balkonlarında, bahçelerinde sörf tahtalarını bolca görüyorsunuz. Sörf yaparken vücudunuzu güneşten ve su sıcaklığından korumanız gerekiyor. O nedenle her evde wetsuit de mevcut. Etrafta sürekli evlerinden ellerinde sörf tahtaları ve üzerlerinde wetsuitleri ile çıkmış, denize koşan birilerini görüyoruz. Ayaklar çıplak tabi ki, onu söylememe gerek yok ☺️. Olası köpekbalığı tehlikesine karşılık denize girilen süre boyunca havada helikopter dönüyor. Hatta bugün denize girmek yasaktı. Tarih 29 Haziran. Köpekbalığı dostlarımız kıyıya biraz fazla yaklaşmış. Bu gibi durumlarda jetskiler ile tur atan görevliler tarafından kıyıdan uzaklaştırılmaya çalışıyorlar. Tehlike olduğunda çalan köpekbalığı alarmı ile birlikte, sahil bayrakları indiriliyor. Tehlike geçtiğinde ise ikinci bir alarm duyuyorsunuz, bayraklar geri geliyor.

Spor burada yaşayanların olmazsa olmazı. Günün her saatinde koşan birilerini görmek mümkün. Şöyle yola çıkıp sağa sola baksan en az iki tane spor salonu görürsün. Sadece bu salonlarda değil tabi, neredeyse bir yılın 10 ayının güneşli olduğu Sydney’de, açık havada da spor her zaman tercih ediliyor.

Coastal Walk

Bondi’dan başlayıp komşusu Coogee’ye kıyı boyunca uzanan 5,5 km’lik bir hat var. Burada ister koş, ister yürü, istersen fotoğraf çekip uzaklara dal. Sana kalmış. Ayrıca bu hat boyunca Ekim ile Kasım aylarında ” Sculpture by The Sea ” isimli açık hava heykel sergisi oluyormuş. Biz de bekliyoruz bakalım nasıl olacak?

Coastal Walk’un başlangıcı

Türkiye’de parklara yerleştirilen spor aletleri burada da mevcut. Belirli yerlerde yalnızca egzersiz için oluşturulmuş ufak parklar görüyorsunuz. Bunların en popüleri tam sahilde yer alıyor. Fakat buranın girişi için karında baklava olması zorunlu. Sonra gidip rezil olmayın ☺️.

img_0664

Kumsalın üst tarafı yeşil çimlerle kaplı. Buralarda da güneşlenebilir, yemeğini yiyebilir, özel hocanla ya da arkadaş grubunla sporunu güzelce yapabilirsin. Unutmadan, sahilde alkol yasak! 2003 yılbaşı kutlamalarında, alkollü şekilde, gece vakti yüzmeye karar veren turistlerden 114 tanesinin kurtarılmak zorunda kalması üzerine bu karar, belediye tarafından alınmış.

img_2028
Oh
img_2029
Mis

 

Bondi Icebergs Club

Icebergs’e değinmeden olmaz. Burası aslında içinde meşhur okyanus havuzu olan lisanslı yüzme kulübü. Sörf yapmaya çok elverişli bu sularda, yüzmek o kadar kolay olmuyor. Bunu da düşünmüş olacaklar ki okyanus suyu ile dolu olan, okyanusun içine havuz yapıvermişler. Kulübün içerisinde manzaraya karşı bir şeyler içmek isterseniz restoranı da bulunuyor. Aynı zamanda saunası da var, düğün organizasyonu bile yapılıyor! Yürü be… Günlük giriş fiyatı 6,50 Aud. Biz daha denemedik. Havaların biraz daha ısınmasını bekliyoruz.

Büyük Havuz vs Küçük Havuz

Bondi Pavillion

1928-1929 yılları arasında inşa edilmiş. Dışarıdan bakınca bir hana benziyor. Alçak, geniş bir bina. Bondi Beach’i ortalıyor ve kültür merkezi olarak hizmet veriyor. Şehirde olan biten tüm etkinliklerle ilgili güncel mecmualar buradan bedava temin edilebiliyor. İçerisini dolaştım ama henüz bir etkinliğe katılmadım. Şu anda bahçesine buz pateni pisti kuruluyor. Bir de dönme dolap kuruldu. Kış etkinlikleri (Bondi Winter Magic) kapsamında bu tontişlikleri yapıyorlarmış. Fakat dönme dolap bu yıl ilk kez kurulmuş. Benim Türk aklım ‘önce bir herkes denesin de sonra ben binerim’ diyor 😊.

img_2030
Sanat

Nerelerde Yedik?

Bondi deniz, kum, güneş demek ama bunun dışında dünya mutfaklarını görebileceğiniz, kahve içebileceğiniz onlarca çeşit restoran, bar, cafe bulabileceğiniz bir yer. Üçüncü ayımızı geride bırakırken bizim bile şimdiden favorilerimiz oluştu. En sık gittiğimiz yerleri ve biraz da yemekleri hakkında kendi düşüncelerimi yazdım. Daha keşfedilmeyi bekleyen çooo…k mekan var, umarım zamanla hepsini deneyeceğiz.

Mad Pizza & Bar

Akdeniz havası hissettiren, buram buram sarımsak kokuları eşliğinde hızlanan yavaşlayan değişik müzikleri, beyaz duvarları, pötikareli masa örtüleriyle  güzel bir makarna-pizza restoranı. Cuma akşamları kapıda kuyruk oluyor. Garsonları çok tatlı. Pizzanızın gelmesini biraz bekliyorsunuz, bu yüzden çok açsanız önden atıştırmalık almanızı tavsiye ederim. Makarnasını daha denemedik. Pizzaları çok lezzetli . Funghi’yi çok sevdik (bol mantarlı). Amaldi’yi (yengeçli) deniz ürünü ve biraz acı seviyorsanız muhakkak alın yiyin.

http://www.madpizzaebar.com/

Akdeniz Havası
Pizza
Sosyalleşen insanlar

Earth Food Cafe

Ben veganım, vejetaryenim diye bas bas bağırıyor. Avokado neslin kahvaltıcısı. Kavrulmuş mantar üzerine poşe yumurta eklettiğin tostu tavsiye ediyoruz. Çünkü üzerine ekledikleri zeytinyağı – limon (ve bir şeyler daha) sosu parmak yediriyor. Aynı zamanda organik  mutfak alışverişi yapabilirsiniz. Ama çok pahalı. Yapmasanız da olur. İstinye Park içindeki manav gibi düşünün.

http://www.earthfoodstore.com.au/

Nohutlu, ekşili bir şeyler
Aç Özgür

Swell

Klasik bir Bondi cafesi. Açık mutfağı olan bir yer. Şu ana kadar keşfettiğimiz, omlet yapan tek yer. Porsiyonları ideal boyutta denebilir. Üzeri yumurtalı-mantarlı tost ekmeği harikaydı. Lezzet açısından bir numaraya çıkardım direk. Akdeniz omleti bol yumurtalı, fazla doyurucu ama o soslu tad ağıza pek gelmiyor, booo…l yumurta tadı alıyorsun.

http://swellbondi.com.au/

10 numara

Tony’s Burger

Akşam yemekleri için favorimiz! Bizden sonra geleceklere ilk önce burada yemek ısmarlayacağız. Porsiyonlar hayvani, hamburger çeşidi az ama hepsi o kadar güzel ki. 6546536 kere yesem sıkılmam. Ortam çok güzel bir kere. Tatlı patates kızartmasını da hayatımda ilk kez burada yedim. Buraya geldiğimiz ilk gece de Ali-Başak bizi buraya getirmişti. Anlamı büyük. Seviyoruz seni Tony.

http://www.bonditonysburgerjoint.com/

Seloş
Tony’s Burger

Vida Surf Shop Cafe

Özgür, kahvesini son bir aydır hep buradan almaya başladı. Yemek de var ama biz hep kahve aldık. Artık garsonlar Özgür’ü tanıyor. Hatta “Hello Oz” diye sesleniyorlar. Aynı zamanda sörf tahtası kiralayıp satıyorlar. Laptop’ı kapıp öğleden sonra saatlerinde çalışmak için ideal cafelerden biri.

https://www.facebook.com/vidasurfshopcafe/

Swell vs. Vida
Karı – koca
Karı – koca V2

La Piadina

Kapısında yazan “This is not a bloody pizza” yazısıyla yüzlerde gülümseme, içeri girdiğinizde kokusuyla midenizde guruldama yaşatan bir diğer tontiş – İtalyan mekan. Gözleme ya da pide benzeri, yarım ay şeklinde, içi dolu, sıcacık bir şey satıyorlar. Adı Piadina. Pahalı belki, tanesi 16 Aud ama, nasıl değiyor.

http://www.lapiadina.com.au

Çok güzel

Gertrude & Alice Cafe Bookstore

Burası aslında kütüphane. Hayır hayır cafe. Sanırım her ikisi de. Kitaplar arasında kahveni içip bedavaya kitap karıştırabileceğin huzurlu bir yer. Bedava kitap diyorum. Koşun…

Gertrude and Alice Bookstore Cafe

Ciddiyet
Gerçekten okuyordum

Fish Bowl

Bunlar salata yapıyorlar ama nasıl bir sos kullanıyorlarsa o sizi bağımlısı yapıyor. Direk Bondi Road üzerinde ama arada bir yerde. İki ebatta satılıyor, siz her zaman küçük olanı seçin. Çünkü küçük hali bile çok doyurucu.

img_1394
Küçük porsiyonu
img_1402
Aç Özgür 2

Gelato Messina

Tatlı ya da dondurma canınız elbet çekecektir. Buraya kesin gidin. Belçika Waffle’ı çok çok güzel. Bir porsiyonu iki kişi için ideal. Yoğurt üzerine şekerlemeler ekleyip sattıkları bir tatlıları da var.

http://www.gelatomessina.com/au/

Şekerlemeler
Belçika Waffle
Cılaatissimo

Bondi Massive

İlk göz ağrımız. İlk flat white kahvemizi burada içtik. Bondi Road üzerinde tam yokuştan aşağıya inerken solda yer alıyor. Buranın da çalışanları çok şeker insanlar.

https://www.facebook.com/bondimassive/

img_0061
Daha sade bir tost alternatifi
img_0136
Flat White
img_0141-1
Farklı waffle seçenekleri

Başka bir yerde yaşamak aklımızdan hiç geçmiyor. Çok sevdik. Umarım bir gün herkes hayalindeki mahallede bir ömür boyu sağlıkla, huzurla, mutlulukla yaşar….

Bondi hakkında daha fazla bilgi edinebileceğiniz bir kaç site önerisi:

http://www.sydney.com/destinations/sydney/sydney-east/bondi

http://www.waverley.nsw.gov.au

http://atbondi.com/gallery/

 

 

Yazımı yazarken-Starbucks