Ya benim bir bloğum varmış!
Eveet. Bu da oldu. 5 Nisan’da buraya gelişimizin yıl dönümünü kutladık. Türk arkadaş grubumuzdan Çiğdem&Çağan çiftinin evine barbeküye gittik ve hep beraber çok güzel bir gün geçirdik. Kendime not, bir adet barbekü edin.💗
Yukarıdaki paragrafı Nisan ayından aldım. Üzerinden 4 ay geçti ve biz bu haftasonu yine Çiğdem&Çağan çiftinin evindeydik. Bu sefer de Çiğdem’in Avustralya vatandaşı olmasını kutladık. 🙂 Evet, hala barbekü istiyorum.
Gelelim buralara. Zaman çok hızlı geçiyor. Şu an Ağustos ayının sonlarına geliyoruz ve neredeyse yeni yıl geldi bile. 2018 yılına girişimiz daha dün gibi aklımda. Onu da geçelim buraya gelişimizden tam bir buçuk yıl geçti. İlk 10 günde kaldığımız Airbnb evini saymazsak hala aynı evde kalıyoruz. Küçük ebeveyn banyolu odamızda tam bir buçuk yıl geçirdik. 3 bavul ve 2 sırt çantası dolu eşyaya bir sandalye, bir puf, bir komodin, iki kamp sandalyesi ve masası eklemiş bulunuyoruz. İki kişinin tek göz odada pek tabi yaşayabileceğini bizzat görmüş olduk. Ama artık yeter, biz de insanız, sıkıldık. 🙂
İş Güç
Hala aynı iş yerinde satış danışmanı olarak çalışıyorum. Tam 6 ay oldu ve görünüşe bakılırsa yeni yıla kadar çalışmaya devam edeceğim gibi, sonra daha farklı şeyler yapmak istiyorum (henüz ne olduğunu bulmuş değilim). Bu duyguyu yaşayan çok kişi vardır tahminimce. İşini değiştirmek istemek ama aynı zamanda ne yapacağını bilememek. Taşındığımızdan beri aklıma: ” Hazır yurtdışındayım hadi biz ticaret yapalım. Çok havalı, Sydney’de yaşıyorum, ben de sosyal medyada kendime bir yer edineyim, bir sürü takipçim olsun.” gibi fikirler geldi. İlki için nereden başlayacağımı bilmiyorum, bana yardımcı olacak mentorlar lazım. İkincisi ise sosyal medya hakkaten çok fazla zaman öldüren bir yer ve bunun için aşırı istekli olmadığımı farkettim ve İnstagram’ı direk sildim. Yani iş anlamında bu iki seçenek de pek gerçekçi durmuyor benim için. Onun dışında Adobe Illustrator ve Photoshop öğrenmek istiyorum ve bir kaç kurs bakınıyorum. Bakalım hayat beni iş konusunda nerelere sürükleyecek. Instagram’dan kurtulunca sosyal medya ihtiyacımı daha çok Linkedin ve Youtube ile karşılıyorum. Gerçekten daha huzurluyum. Her alanda sadeleşmeyi herkese öneriyorum.
Geçtiğimiz üç buçuk ay boyunca Hurstville şubede mağaza sorumlusu olarak çalıştım. Bu tarz perakende işlerde çok görülen bir durummuş. Mağaza müdürü bir şekilde işi bıraktığında yenisini bulana kadar içerden birini hop o boşluğa kaydırıyorlar. Hem bu sırada sen tecrübelenmiş oluyorsun hem de bir ileriki adımı neymiş bu işin onu görüyorsun. Hurstville’e oturduğumuz yerden 1 saat 15 dakikada gidebiliyordum. Başlarda yeni yer göreceğim ve deneyim kazanacağım heyecanıyla o kadar saat yolculuk gözümde büyümüyordu. Bir de düzenli bir işim olmuştu. Sadece haftanın 5 günü ve hafta içinde çalışıyordum. Daha fazla para kazanmaya başlamıştım. Hakkını vermeliyim, çok kısa sürede çok fazla şeyi kendi başıma yapmak zorunda kaldığım için bayağı bir geliştim. Çalışma saatlerim aşırı uzun değildi ama mağaza içinde tek başıma kaldığım zaman çok uzundu. Günde 9 saat çalışıyorsam bunun sadece 3 saatinde yanımda bir başkası oluyordu, kalan zamanlarda hep tektim. İşleri yetiştirmek için ister istemez fazladan 1 bazen 2 saat daha mağazada kalıyordum. Akşamları 6’da kapatıyorduk ama ben 7 çeyrek gibi çıkıyordum. Her ne kadar bana bölge müdürüm kalmamam gerektiğini söylese de içim rahat etmiyordu. Bana gelip “You naughty girl!” derdi. Bu arada beni işe alan bölge müdürüm bu ay başında grup içinde başka bir mağazaya müdür olarak gitti. Beni hep anlayan, adapte olmaya çalıştığımı görüp usanmadan tekrar tekrar anlatan Sophie, seni hiç unutmayacağım. En kötü müdürüm senin gibi olsun.☺️ Neyse, yaklaşık 4 ayın sonunda mağazaya müdür aldılar ve ben eski yerime Sydney City’e döndüm. Yarı zamanlı çalışmak yine çok güzel geliyor. Kendime bir sürü vakit ayırabiliyorum. Ama bir gün sevdiğim bir işi yaparken tam zamanlı çalışmayı sorun etmeyeceğimi de biliyorum.
İngilizce meselesine gelince; okulda bir temel öğrenmek gerçekten önemli fakat, sonrasında gidilen kursların seni o kadar geliştirmeyeceği kanaatindeyim. Zamanında özel kursa gitmiş olarak bunu söylüyorum. Bir dil günlük hayatına girmediği sürece tam anlamıyla öğrenmiyorsun. En azından ben kendimde öyle deneyimledim. Günlük konuşurken artık sıkıntı çekmiyorum. Başlardaki: ” Ne söyleyeceğim? Nasıl söyleceğim?” çekincem kalmadı diyebilirim. Çok kompleks cümlelere, konuşurken zaten ihtiyaç duymuyorsun, yazarken daha dikkat etmek gerekiyor ama onu da bir şekilde yardımla hallediyorum. Buranın bana en büyük katkılarından biri de İngilizce oldu. O sebeple seni bir kez daha seviyorum Avustralya. 😍
Şu https://www.buzzfeed.com/tahliapritchard/do-people-on-the-other-side-of-the-bridge-really-exist?utm_term=.rcxqkNKQ3#.ylbrEAMxd çok güzel olmuş, bir bakın derim. 😊

Hayatımdaki bir diğer değişiklik de küreğe (dragon boat) dönüşüm oldu. Türkiye’de de bankanın takımındaydım ve çok sevmiştim. “Neden burada da denemeyeyim ki?” dedim. Şu anda bir ayı biraz geçti ve her hafta Salı ve Cumartesi günleri antrenman yapıyoruz. Yine şehre gidip geliyorum. 2 Eylül’de ilk yarışımız olacak, çok heyecanlıyım. 🙂
Sydney’de havalar hala çok soğuk. Ama biz: “Buna soğuk mu denir yea?” diyip geçtiğimiz hafta sonu kendimizi Blue Mountains’a attık. Şehre 85 km uzaklıkta, trenle 2 saatte ulaşılabilen ve alabildiğine ağaçlarla dolu ormanlık bir alan düşünün. Hakkaten tepeden bakınca ağaçlar mavimsi-yeşilimsi gözüküyor. Siz de buyrunuz bakınız.

Dünya Mirası Listesine dahil edilmiş bir yer ve bir çok farklı yürüyüş parkurları var. Biz gezebildiğimiz kadarıyla parkurları tamamladık ve bir de alanın içerisindeki eskiden kömür çıkartılan madeni gezdik. Madenin olduğu alana Beyoğlu-Tünel’deki gibi halatlı bir sistemle ulaşabiliyorsun. Çok eskiden kömürleri yol kısmına taşımak için yapılmış olan bu sistemi onarmışlar ve şimdi de turistik amaçlı kullanıyorlar. Çok dik bir yamaca yaptıklarından sanki Disneyland’deki Roller Coster’a biniyormuşsunuz gibi bir havası var. Bu küçük haftasonu kaçamağımızın en güzel yanlarından biri de papağanları beslemek ve onlara yakın olabilmekti.


Gelelim en heyecanlı habere, Ekim ayında Türkiye’de olacağız. Uçak biletimizi gidiş dönüş 2100 AUD’ye hallettik. Bu sefer Özgür ile beraber geliyoruz. Özlediğimiz herşeye vakit ayırabilmek istiyoruz. En çok da yemeklere. 🙂
Her hafta bir yazı sözü verdim bu arada Özgür’e, o sebeple bu yazımı burada kesiyorum. Bir sonraki yazımda çok önemli bir gelişmeden bahsedeceğim. Heyecanla bekleyiniz. 🙂