Sydney’de yaşamak ne kadara mal oluyor?

Merhaba,

İkinci ayımızı geride bıraktığımız bu günlerde, tek tek fiyatlarıyla, alternatifleriyle ve market karşılaştırmalarıyla neye, ne kadar para harcandığını yazmaya başlıyorum :). Belki bu yazımda çok fazla detay  bulamayabilirsiniz ama devamını getirmeyi düşünüyorum.

Buraya geldiğimiz andan itibaren her şeyi kafamızda Türk Lirası’na çevirmeyi de geride bıraktık. Öncelikle ülkeye ilk adım atmamızın ertesi günü yapılması gereken şeyler vardı. Bunların detaylarını şu yazımda görebilirsiniz :). Şimdi fiyatlarının üzerinden geçelim.

Resimli Kimlik Kartına kişi başı 52 AUD vermiştik. Biz beş yıllık geçerli olanından almıştık. 10 yıllığı da var, dilerseniz 5 AUD farkla alabiliyorsunuz. Medicare’e başvurmak için 30 AUD, kişi başı olarak verdik. Onun dışında TFN için ya da bankada hesap açma için para harcamadık. Toplu taşıma için kullanılan Opal Card’ı kişi başı 0,80 AUD’ye hallettik. Ayrıca içine para yüklüyorsunuz tabi. Araba fiyatlarına değinmeyeceğim ama arabanız varsa benzin fiyatları bölgeden bölgeye değişiyormuş, sebebini bilmiyorum 🙂 Kurşunsuz benzinin şu anki litre fiyatı 1,30 Aud olarak gösteriyor. Daha detaylı olarak bakmak isteyen olursa buradan bakabilir .

  • KİRA

Başlangıçta bunları harcadık, şimdi sıra kiralık ev bulmakta idi. Satın almaktan hiç bahsetmeyeceğim tabi ki 🙂 Eğer daha kırsal sayılabilecek yerlerde değil de, böyle şehir şehir yaşamak isterseniz Sydney’in en popüler bölgelerinin olduğu haritayı aşağıda görebilirsiniz. Kiralar haftalık ve AUD cinsinden yazılmıştır :). Biz şu anda faturalar kiraya dahil edilmiş bir şekilde Bondi’da 1 oda ve 1 banyoluk alana haftalık 500 AUD ödüyoruz. İki katlı bir evin çatı katındayız. Evi paylaştığımız diğer çift de alt katta kalıyor. Balkon, mutfak, salon ortak kullanım alanlarımız. Ev kiralama sitelerinde yazanlardan gördüğüm kadarıyla toplam tüm faturalar ayda 200 AUD gibi geliyor.

Sydney map - Anna Simmons:
kaynak: cartographic.org.uk
  • Bondi                    M:1.150   A:700
  • CBD                       M:850      A:730
  • Paddington          M:1.100  A:548
  • Surry Hills           M:900     A:600
  • Redfern                M:833     A:640
  • Newtown             M:750     A:500
  • Balmain               M:890     A:650
  • Manly                   M:1.350 A:725

(M:müstakil ev, A:apartman dairesi)

  • YEME-İÇME

img_0939img_0960img_0964

Barınma ihtiyacımızı karşıladığımıza göre yeme-içme ihtiyacımıza göz atalım. Buradaki en büyük iki market zinciri Coles ve Woolworths . İndirimleri takip edip her iki yerden de alışveriş yapıyoruz. Her Cumartesi oturduğumuz yere çok yakın bir okulun bahçesinde pazar kuruluyor. Maalesef, daha taze ve organik ürünler (organik olup olmadığını anlayamıyorum bu arada, sadece öyle gözüküyor ve üzerlerinde öyle olduğu yazıyor) satıldığından pazardan alışveriş yapmak çok daha pahalıya geliyor. Buraya gelecek olanlara bizden söylemesi! Evde yemek olmadığında, arkadaşlarla buluşulacağı zamanlarda ya da canımız istediğinde mecbur dışarıda yemek yiyoruz. Ortalama dışarıda yemek yemenin fiyatlarıyla beraber market alışverişi ile alakalı aklıma gelen her şeyi AUD cinsinden yazdım.

 

img_0882img_0711

img_0390img_0141

 

  • 2 kişilik “hayvani doymalık “akşam yemeği ortalama 45
  • 2 kişilik kahvaltı ortalama 35
  • Küçük kahve 3,50 (dikkat bağımlılık yapıyor!)
  • 2 kişilik “az yemekle doyarım ben” akşam yemeği ortalama 20
  • 1 top dondurma 5,50
  • 1 paket makarna 1,80
  • 6’lı nugget 4,50
  • 2 paket hazır çorba 2,50
  • 1 kilo yoğurt 5
  • Salata sosları 5
  • Ketçap 3,50
  • Hazır salata 3,25
  • 1 demet kıvırcık 5
  • Duş jeli 3
  • Deodorant 5
  • 500 ml Su 2 (musluktan içmem derseniz)
  • 1 kilo muz 4
  • 1 paket ped 7,50
  • Telefon kabı  20
  • Serbest gezen tavuktan 12’li yumurta 6,35
  • Hazır, kızarmış tavuk 8
  • 1 kilo tavuk göğüs 14
  • 1 kilo kıyma 8
  • 1 kilo dana biftek 26
  • 1 kilo kuzu pirzola 32
  • 1 kilo fileto somon 24
  • 1 kilo biber 12
  • 1 kilo elma 3
  • 1 kilo domates 8,50
  • 1 karnabahar 3,50
  • 1 kilo soğan 2,90
  • 1 avokado 2
  • 1 kilo sarımsak 25
  • 1 kilo patates 3
  • 1 kilo yarım yağlı süt 2
  • 500 ml Zeytinyağı 8
  • 1 kilo limon 7
  • 10’lu sallama çay 2,70
  • 1 beyaz ekmek 3

 

  • GİYİM

Giyime ne kadar harcayacağınız tamamen sizinle alakalı. Ortalama ve üzeri bir şekilde ihtiyacımızı karşılamak istersek Türkiye’de olan markaların daha fazlası burada var. Zara – Topshop – H&M’i örnek vereyim. Bu mağazalarda fiyatlar Türkiye’deki ile aynı. Ben daha otantik takılacağım, stil, moda düşkünüyüm derseniz Sydney’de çok güzel butiklere, “vintage” kıyafet satan mağazalara kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. Bir kaç kere girip çıktım, bu mağazalarda fiyatlar kot pantolonda 300 Aud’ye , kazakta 150 Aud’ye kadar çıkıyor. Ben daha ucuzunu istiyorum da diyebilirsiniz (benim gibi). Bizim gördüğümüz, iki tane ucuz kıyafet bulabileceğiniz mağaza var; Kmart ve Target . Bu iki mağazada sadece kıyafet satılmıyor. Yine uygun fiyatlı denebilecek ev tekstili, tabak-çanak, yemek takımı, masa-sandalye, okul eşyası, evcil hayvan malzemeleri… gibi herşey satılıyor. Giyim kısmına ait fiyatları aşağıda AUD cinsinden yazdım. Diğer ev ihtiyaçlarının fiyatlarına yukarıdaki linklerden kolayca ulaşabilirsiniz.

  • Kot pantolon 19
  • Mont 29
  • T-shirt 8
  • Gömlek 15
  • Spor ayakkabı 15
  • Spor yağmurluk 20

 

  • IVIR ZIVIR

Bizim canımız 1 milyoncularımız ya da ne alırsan 5 TL’cilerimiz burada yerlerini Uzak Doğulu hemşehrilerimize bırakmış durumda. Bu dükkanlarda aklınıza gelebilecek her şeyi bulabilirsiniz. İlk olarak şehir merkezinde Chinatown’da iki katlı, otopark büyüklüğünde bir alanı gezmiştik. 50 AUD’ye çakma Ugg bile gördük. Bir kaç hafta önce de oturduğumuz yere yakın bir semtte yeni açılmış bir “her şey 2,80’ci” gezdim. Her şeyi bulabiliyoruz demiştim ya yerleri silmek için yapılmış terlik bile gördüm.

Uzun lafın kısası saatlik asgari ücretin 17.70 Aud olduğu bu ülkede, karı-koca çalışan bir ailenin kira ödeyebileceği, alışverişini yapabileceği, gezebileceği ve para biriktirebileceği sonucuna varıyoruz :). Darısı bizim ve herkesin başına…

Sydney’de ilk günlerimiz nasıl geçiyor?

İkinci bölüm 🙂

Aşağı yukarı saat sekizde odamızdaydık. İki kere Airbnb ile konaklamayı deneyimleme şansımız olmuştu. Bu sebeple gelmeden önce ilk on günü geçirebileceğimiz bir evin, ebeveyn banyosu olan bir odasını tuttuk. 10 gün başlangıç için iyi geldi. Bir hafta kısa olacaktı, on beş gün de pahalı. Bu on günde hem işlerimizi hallederiz hem de kiralık ev buluruz diye düşündük.

Akşam karanlığında pek bir şey belli olmuyor burada. Sokakları, İstanbul’u düşününce, oraya göre bayağı bir karanlık. Geldiğimiz akşam eşyaları bırakıp Ali&Başak ile beraber yemeğe çıktık. İlk yediğimiz yemek hamburger oldu tabi :). Çok lezzetliydi diyebilirim. Biraz sohbetten sonra bizi alandan aldıkları gibi tekrar odamıza bıraktılar.

Ertesi gün olduğunda gerçek Sydney’i görmeye, hissetmeye başladık. Sanırım burada kurallar ters işliyor dedik. O kadar fazla yeşil alan vardı ki ! Alışkın olduğumuzun dışında. En ufak bir boşluk bitki-ağaç-çimen ile değerlendirilmiş. Havanın şansımıza göre geçen bir kaç haftaya göre açık olması bizim içimizi iyice kıpır kıpır yaptı. Ortama çok rahat uyum sağlayıp alıştık. Sekizinci günü bitirirken hala “vay be” ne kadar yeşil diyorum.

Oz.

 

Woolahara Golf Club / Halka açık, golf parkı.

Bondi Junction

 

İki yanı çim kaldırımlar

 

Yapılacaklar listemiz şu şekildeydi:

  • Banka kartını al
  • Telefon hattı edin
  • Service NSW-Kimlik kartına başvur
  • Centrelink-Medicare’e başvur (Buranın Sgk’sı)
  • Tax File Number (Vergi Kimlik No) edin
  • Toplu taşımada kullanabilmek için kart al: Opal Card.

İlk günlerimizde kalmak için Bondi tarafını seçmiştik. Zaten Sydney yazınca Google`a ilk çıkan kelimelerden biri ‘Bondi’ idi. Ali&Başak da yakındı hem. Biz de bu bölgeden odamızı tuttuk. Şu anda kiralayacağımız evi de AirBnB evinde kalırken bulduk. Şansımıza istediğimiz gibi de oldu :). Bondi’ın ilerisinde, otobüsle 5 dakikada, yürüyerek 20 dakikada ulaşabileceğiniz Bondi Junction denilen bir semt var. Yukarıdaki listede paylaştığım her şeyin merkezi burada bulunuyor. Beşer dakikalık yürüyüşlerle hepsine teker teker girip, çıkabilirsiniz.

AirBnB Evimiz
Coastal Walk
Bondi Beach ile Tamarama Beach arasındaki kayalık bölümün panoramik görünümü
Bondi Beach

 

Banka hesabını Commonwealth Bank’tan Türkiye’deyken açmış, para transferi yapmıştık. Nasıl mı yaptık ? Çok kolaydı :).  Buraya tıklarsanız göreceksiniz, ülke çok göç alan bir ülke olduğundan sadece göçmenlere yönelik hesap açılışı yapmışlar. Ülkeye girişinizden 3 ay önceden itibaren hesabınızı açıp, transfer yapabiliyorsunuz. Siz bankaya gidene kadar paranız bloke hesapta tutuluyor. Web sitesindeki adımları takip ederek hesabı oturduğunuz yerden, hiçbir şey imzalamadan açabiliyorsunuz. Hatta biz bankaya hesap kartlarımızı alabilmek için gittiğimizde yine bir şey imzalatmadılar. Sadece pasaport ve hesap açılışı esnasında sağlanan internet bankacılığı kullanıcısı ile erişebileceğiniz bir dokümanı yanınızda bulundurmanızı istiyorlar. Bir de kartı postalayabilecekleri bir adrese ihtiyaçları oluyor. Herhangi bir adresi verebilirsiniz. Sadece gönderdiklerinde kaybolmayacağından emin olun. Biz Ali ile Başak’ın adresi kullandık. Siz de AirBnB evinizi kullanabilirsiniz. Sadece yeni evinize geçtiğinizde adres güncellemenizi yapmayı unutmayın.

Banka kısmı bu kadar diyebilirim. Bizden çok farklı işliyor. Daha rahatlar, daha çok güveniyorlar sanırım, kim bilir :). Ek olarak bankadan “bank statement-banka ekstresi” aldık. Bunu daha sonra adresi kanıtlamak için kullanacağız. Bir nevi ikametgah belgesi yerine geçiyor.

İkinci olarak hat almamız gerekiyordu. Burada seçenekler var ama biz araştırmadık, tanıdık diye Vodafone’a gittik. Çok tatlı Asya’lı (çok fazla çekik gözlü olduğu için kim Çinli, kim Japon, kim Tai, kim Vietnamlı emin olamıyorsunuz. Bu sebeple, insanları kırmamak için de Asya’lı tanımı kullanılıyor) bir kızımız bize yardımcı oldu. Özgür halen uzaktan Türkiye’deki şirketine çalıştığı için internet erişimi bizim için önemliydi. Evdeki veya kafelerdeki Wi-Fi’a güvenmek yetmeyeceği içiniyi bir GSM internet paketi de edinmek istedik. Ailelerle her yerde Skype/Whatsapp/FaceTime yapabilmek de bir diğer isteğimizdi. Bu sebeple faturalı çözümlerin üzerinde durduk. Yurt içi Vodafone’lular ile sınırsız konuşma, yurtdışı ve yurtiçi sınırsız mesajlaşma, birbirimizle paylaşımlı toplam 30 Gb internet paketi iki kişi toplam 85 AUD (aslında 100AUD ancak bize ilk hat için öğrenci indirimi, ikinci hat için ise aile paylaşımı indirimi yaptılar). Ailelerimizle internet üzerinden iletişim kurarız diye düşündük. Normal denebilecek bir fiyat ile bayağı yüksek gbli paket edindik.

Aklınızda olsun, daha ucuz paketler elbette ki mevcut. Hatta iki kişiyseniz birini kontörlü bir hat da alabilirsiniz. İnternet paketleri 6GB civarından başlıyor ve artıyor. Vodafone için konuşursak, sms ve yurtiçi görüşme hep sınırsız. Yalnızca internet kullanımı ölçülüyor.

Araya sıkıştırayım :). Telefonum beş senelik ve kırık olduğundan bana da iPhone 7 aldık. Fiyatı 1.229 AUD.

Service NSW kısmına geçelim. Buraya neden geldik? Yanımızda artık pasaport taşımayalım diye resimli kimlik kartı çıkarmaya. Birer adet form doldurduk. Yanımızda pasaportlarımız ve bankadan aldığımız ekstreler vardı. Sıra bize geldiğinde şansımıza eski kız arkadaşı Türk olan, Alman asıllı Avustralya’lı bir memur ile tanıştık :). Gülüm benim, gülüm benim diye şarkı söylemeye başladı. Tarkan, Sezen Aksu muhabbetleri ve klasik Türk argo sözleri eşliğinde başvuruları bitirdik. Kişi başı fiyat 52AUD. Beş senelik veriyorlar.

Hazır bahsetmişken, Service NSW’da çalışan bütün memurlar karşılarına gelen insanlar ile bol bol sohbet ediyorlardı. Baktığınızda, farklı hayat hikayeleri öğrenmek için harika bir yer. İş bitse bile bir süre bu sohbetler devam ediyor ve arkadan bir ‘hadi kardeşim’ efekti gelmiyor.

Üçüncü yapılacak şey olarak Medicare’e kaydolmak vardı. Yine orada da sıraya giriyorsun, seni işi biten memur çağırıyor. Bize sıra gelince pasaportlarımız ile vize onay yazımızın görüntüsünü istedi. Fotokopilerini aldı. İki haftaya postalanır kartlarınız dendi. E bu da bitti ;)?

TFN-Vergi Numarası internetten bu siteden online olarak alınıyor. Adımları takip edince numarayı almak çok kolay. Bir takip numarası alıyorsunuz, TFN belgeniz size postalanıyor. 1 hafta sonra elinizde.

Tüm bunlar, kalıcı oturma iznine sahip kişilerin, buraya gelip yaşamaya başlamak için ilk adımlarını oluşturuyor. Zaten yaşadıkça eksik bir şey varsa tamamlanır. Örneğin ehliyet alma kısmına hiç değinmedim. Ona henüz kalkışmadık. Ne zaman almaya çalışırsak ayrıca yazacağım. İkametgahı buraya aldırma işi kaldı bir de. Onu da buradaki Türk konsolosluğuna giderek hallediyorsun. Neler gerekli araştırmadım henüz. Bir dahaki yazılarda onu da yazarım.

Tamam, bu kısmı hallettik bir şekilde. Ama Sydney nasıl 🙂 ? Çooo..k güzel arkadaş. Şu ana kadar dolaştığımız her sokağı ayrı güzel. Bir kere yemyeşil, temiz, sakin, huzurlu ve en önemlisi insanlar güleryüzlü ve saygılı. İstanbul’da belki sadece zenginsen yaşadığın semt sakin, daha yeşil, huzurlu olur ya, burada şehrin her yeri öyle gözüküyor. Yaya geçidinde arabalar duruyor. Klişe ama gerçek 🙂 ! Bir de devlet boş bulduğu yere park yapmış, ağaç dikmiş. Sokağa adımını atmanla beraber etrafında birden fazla park görmen mümkün. Kaldırım  kenarlarında bile iki sıra çim ekili. Evlerin bahçelerinde, gövdesine  bakınca anlaşıldığı üzere, elli yılı  geçkin ağaçlar var. O kadar yeşil bir yer ki. Ne kadar yazsam az. Ayrıca çok fazla göç alan bir ülke olduğundan, her milletten insanı bir arada görebiliyorsun. Özellikle Bondi bölgesi bu konuda çok çeşitli. Bu yönüyle de çok güzel bir yer bence. Sonuçta farklı kültürleri tanıma şansın oluyor.

CBD – Botanik Bahçelerinden bir Ağaç

Görüpte çok şaşırdığım şeylerden biri; burada insanlar evlerinden çıplak ayak ile çıkıp denize öyle iniyor. Bu alışkanlıkları gerçekten var. Görünce o kadar tuhaf oluyorsun ki 🙂 İnsanları sokaklarda, marketlerde çıplak ayakla görmen mümkün. Bir de çok fazla spor yapıyorlar. Günün her saati etrafta koşan insanları görebilirsiniz. Araba fiyatlarının ucuz olduğunu duyduk ama park fiyatları bir o kadar da pahalıymış. Sokaklar çeyrek saat ile iki saat aralığında park bölgelerine ayrılmış durumda. Eğer yarım saatlik alanda bir saat arabanı bırakırsan ve eğer  farkedilirsen cezası 100AUD imiş :).Araba demişken birden fazla farklı renkte plaka gördük, sanırım bu tamamen senin tercihine kalmış. İstersen plakana istediğini yazdırabiliyormuşsun. AY10 plakalı araba, sen de bizdensin değil mi? Bunu okuyorsan ses et! 🙂

Buranın bir diğer güzel alışkanlığı ise; haftanın belirli günlerinde insanlar kapı önlerine kullanmadıkları  eski eşyalarını çıkarıyorlar. Her mahallenin farklı bir günü mü var onu henüz keşfedemedim. Gelmeden önce okuduğum bloglardan öğrenmiştim. Şimdi kendim, bizim için takip eder oldum 🙂 Mikrodalga fırın, yatak, koltuk, bebek arabası, ısıtıcı, golf sopası seti şu ana kadar gördüğüm eşyalar arasındaydı.

Yeni evimize taşındıktan sonra büyük market alışverişi yapacağız. O sebeple bir sonraki yazıda fiyatlara değinebileceğim. Şu an için ilk heyecanımızla, kısa sürede gördüklerimizi yazmaya çalıştım :). Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Dilerseniz buraya kadar olan kısmı buraya tıklayarak izleyebilirsiniz :).

Sevgiler.

Yeni evimiz !

 

 

Beklenen gün geldi. İstanbul – Sydney yolculuğumuz nasıl geçti ve neler hissettik?

Ha geldi ha gelecek derken biz 5 Nisan akşamında tam 21 saatlik yolculuktan sonra Sydney’e indik. Şimdi sizlere Türkiye’den Sydney’e olan yolculuğumuzda karşılaştıklarımız, havada süreyi nasıl geçirdiğimiz, Sydney-Bondi Junction ile ilgili bir haftalık gözlemlerimizi iki parça halinde yazıyorum :). İlk parça havaalanından çıktığımız ana kadar olacak.

Öncelikle, Etihad Havayolları’nı tercih ettiğimiz için mutluyuz. Hostesleri gayet ilgiliydi. Yemeklerinin tadları güzeldi. Koltuk genişliği, iniş-kalkış saatlerine uyması vs. her şey yolundaydı. Bu havayolunun insiyatifinde bir şey değil ama iyi oldu çünkü bu denli büyük bir değişikliğe kalkışınca bizi normalde hiç etkilemeyecek ufak bir aksama, sırf bu durumda olduğumuz için, farklı bir strese, telaşa sokabilirdi.

4 Nisan’da saat 14:15’te kalktı uçağımız. Ailelerimiz uğurlamaya geldi tabi ki ve her zamanki gibi çok tatlıydılar. Bu kadar destek gösterdikleri için çok şanslıyız, tekrar tekrar söylüyorum. 3 bavul ve 1 adet gitar ile el bagajlarımız bizimle idi. Başka bir ülkeye göç etmek için ne kadar da az değil mi ? 🙂 Bu arada neler götürdük bilmek isteyen olursa ses versin! Öte yandan ayıklanmak, daha minimalist yaşamaya çabalamak ne kadar iyi geliyor bilseniz ! Bunu yapmak için başka bir yere gitmeyi beklememeliyiz bence. Neyse.

Daha önceden uzun uçuşlar yapan arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine, uçağa bindiğimiz gibi saatimizi gideceğimiz ülkeye göre ayarladık. Orada gece iken uykumuz olmasa bile uyumaya çalıştık. Zaten bir önceki gece heyecandan çok uyuyamıyorsun, uçağa saat kaçta binersen bin uykun geliyor. Gelmese de zorlayın :D! İlk durağımız Abu Dhabi’ye varış için 6 saatimiz vardı. Biz uçuşun son iki saatini uyuyarak geçirdik. Ve tam olarak 6 saat sonra Abu Dhabi’deydik. İnmeden önce aktarmayı yapacağınız uçağınızın olduğu terminali ve kapısını koltuk arkalarında bulunan ekranlardan bakabiliyorsunuz. Bizim aktarmamızın arası 2 saatti. Uçaktan in, giriş yapacağın yeni terminalini ve kapını bul, tuvalet molası, fiş çevirici al (tanesi 17USD) ikinci uçağa geç derken hemen geçiverdi 2 saat.

Fiş Çevirici

Bu arada ikinci uçağa binmeden de el bagajlarınızı kontrol ediyorlar. Türkiye’de AVM otoparkına girerken bagaj kapağını şöyle bir kaldırıp indirirler ya aynı o şekilde bir kontrol oldu :). Bu kısımdan sonra, yolun devamında, tontiş A380 model uçağımızla beraberdik. Dışarıdan yunus ve balina karışımı gibi gözüküyor. İçerisi de gayet bir önceki uçağın konforunda hatta daha konforlu idi. Uzun uçuşlarda içeriyi havadar tutabilmek için daha fazla klimalara yüklendiklerinden üzerimizi atkılı, polarlı sıkı tuttuk. Fakat donduracak kadar soğuk olmadı içerisi hiçbir zaman. Yine de tedbirli olmakta fayda var :). Toplam 3 sefer yemek verildi, hepsi hemen hemen aynı şeylerdi :). Ayrıca yan koltuğumuz şansımıza boştu ve 14 saatlik uçuşumuzu yayıla yayıla geçirdik. Ne yaptınız bu 14 saat, nasıl dayandınız derseniz, film izlemek-uyumak-iki kere wc ve bitti. Abartılacak hiç bir yanı yokmuş :).

Tavuklu Püre-Sütlaç-Kuru Fasulyeli Salata-Ekmek-Tereyağ
Yayıl

Ve artık uçak alçalmaya başlamıştı :D.

Neden Mount Jesus değil ?

Çok değişik, garip bir heyecan kaplamıştı bizi, beklediğimiz gibi. Hep merak ederdim, acaba inince “vay be” mi olucam, tam hayallerimdeki gibi mi olacak, yoksa “meeh” şeklinde mi bir duyguya kapılacağım, kendimi oraya ait hissedebilecek miyim, yoksa İstanbul’u mu arayacak gözlerim. Bu kısma gelmeden evvel belgesellerden çoğumuzun bildiği köpeklere koklatmalı, eldivenli görevlilerin olduğu havaalanı kontrolünden geçmemiz gerekiyordu. Uçakta, bagajınızda taşıdığınız yasaklı olabilecek maddelerin listesinin olduğu “incoming passenger card” dağıtmışlardı. Bunu doldurup kontrol sırasında görevliye teslim etmenizi istiyorlar. Biz yanımıza ağrı kesici, antibiyotik, boğaz spreyi, Özgür’ün ürtikeri için Zyrtec, grip ilacı, ezik/burkuk kremi, bepanthene aldığımızdan ilaç yazan yerin (1. madde) yanındaki kutucuğa tik atmıştık.

Incoming Passenger Card

Pasaport+vize kontrolünde sıra bize gelmişti. Görevliye kartları uzattık . Pasaportlarımızı istedi, ekrana okuttu hiçbir şey sormadan sadece “thank you” dedi ve bitti! O an hiç gözümün önünden gitmiyor kendimi o kadar çok hazırlamıştım ki bir şey sormasına! Tabi ki böyle daha güzel oldu :). Bagaj bantlarına doğru giderken önünden geçtiğimiz özel kargo alanındaki masa üzerinde Özgür’ün gitar case’i duruyordu! Arkasındaki görevli ile konuşup, pasaport ile göstermeden gitarı aldık! Ardından bavullarımızı bekledik ve arka arkaya 3 bavulumuz da geldi. Incoming Passenger Card üzerinde ilaç kutucuğunun yanını işaretlediğimiz için alandan ayrılırken “Declared” diye ayrılmış farklı bir sıraya girmen gerekiyor. Biz de o sıraya girdik, herhalde bavulları açıp kontrol edecekler diye. Sıranın sonunda görevli 6. bölgeye ilerlememizi söyledi ve orası da doğruca çıkışa gidiyordu. Yani herhangi bir kontrol olmadı. İlaç diyince mi o kadar bakmıyorlar ya da bize mi öyle denk geldi bilmiyoruz. İşte tüm bunlar bittiğinde Avustralya topraklarına resmen ayak basmış olduk. Karşımızda iki güzel insan bizi bekliyordu..

Başak & Ali

Buraya kadar olan kısmı dilerseniz izleyebilirsiniz de :).

Buraya tıklayarak !

Zaman yaklaştıkça heyecanımız artıyor.

Merhabalar ,

Biraz daha güncelleme yapmak gerek diye düşünüyorum şu sıra.

7 Ocak itibari ile Mecidiyeköy’deki evimizi boşalttık. İki yılımızı geçirdiğimiz minik tatlı evimiz. Seni özleyeceğiz. Bunu bil 🙂  Her hafta biraz daha eşya koliledik. Sattığımız eşyaları arkadaşlarımız teker teker aldı. Büyük kar felaketinin yaşandığı o kara Cuma son parça eşyalarımızı taşımak için ellerimizde bavullar, kolumuzda Faik ile (arkadaşımızın kedisi geçici olarak bizde idi)  biz de yollardaydık :). Neyse ki ucuz atlattık, metrobüs ile evimize ulaştık.

Ocak’tan Nisan’a kadar ailelerimizle kalacağız. Giderilemeyecek bir hasret için bunu yapmak bize çok iyi gelecek diye düşünüyorum. Bu sırada sürpriz bir şekilde ortaya çıkan, canım arkadaşım Peloşum’un sözüne ve nişanına tanık olduk, bu da çok iyi geldi.

Oraya gittiğimizde bize yardımcı olacak tanıdıkların olması ve her geçen gün bunun artması bizi çok rahatlatıyor. Zaten Ali (Özgür’ün lise arkadaşı) ve Başak (eşi) en son görüşmemizde söylemişlerdi: “Tanıdık biri olduğunu bilerek gelmek ile hiç bilmediğin, tanıdık olmayan bir yere gelmek çok ayrı şeyler. Bunun şansını yaşayacaksınız.” Aynen öyle düşünüyoruz :).

Şu anki ruh halimizden biraz bahsedeyim. İkimizin de heyecanı gün geçtikçe artıyor. Ailelerimizle kaldığımızdan bir yandan da çok alışkın olduğumuz hayatı tekrar yaşıyoruz. Ev-iş-arkadaşlarla buluşma şeklinde şu anki yaşantımız. Önümüzdeki aylarda akraba ziyaretleri de yapacağız.

Üniversite yıllarında iyice coşan, yurtdışında yaşama hayalim hep vardı. Bunun yaşayıp büyüdüğüm şehirde okumamla alakası büyük. Evlendikten sonra da hep vardı ama gerçekleşecek olması kulağıma hala inanilmaz geliyor. Hangi ülkede olmak istiyorum diye düşündüğümde aklıma hep Amerika gelirdi. Gidip o yüksek gökdelenlerin birinde yaşayacağım (çatısında havuzu olması tercihim:), bir yandan koltuğuma uzanıp CSI-NY izleyeceğim. Evlendikten sonra biraz Avrupa hayali ve şimdi uzak olmasını çok fazla kafama takmadığım A-V-U-S-T-R-A-L-Y-A! İçimden bir his orayı çok seveceğiz diyor :). Tüm bunların ötesinde kesinlikle en büyük destek birbirimizden geliyor. Özgür olmasaydı her açıdan düşünüyorum bunu yapamazdım. Her şeyden önce, en tepeye bunu yerleştiriyorum.

(Biraz konudan konuya atladığım bir yazı oluyor, farkındayım :))

Hadi para konuşalım 🙂 Öncelikle ikimiz de çok harcayan tipler değiliz. Oldukça sade bir hayat sürdürüp iş bulup para kazanana kadar minimum bütçe ile geçinmeye çalışacağız. Hesapladık, çarptık, topladık, arkadaşlarımıza danıştık. İki kişilik bir aile için her ay kiranla, faturalarınla beraber harcama tutarını 3.000 AUD olarak belirledik. Eğer denkleştirebilirsek beş ay geçinecek kadar para almayı planlıyoruz. Gidince bir kaç günlük dinlenme sonrasında hemen iş bakmaya başlamalıyız, bunun farkındayız. O süreci nasıl atlatacağım ile ilgili bir fikrim henüz yok. Özgür için sıkıntı olmayacak. İngilizce konusunda hiç sorunu olmadığı ve yurtdışında çalışmış olmasının verdiği tecrübe ile… Benim hissettiklerim ise çok farklı. Umarım karşımdakini anlarım, kendimi doğru anlatabilirim.Ya dediğini anlamazsam ?!? :S İş ile ilgili dileklerim, umarım eğlenebileceğim ve seveceğim bir iş olur ve devam ettiririm. Buraya yazmış olayım. Gerçekten çalışmaya başladığımda zaten düşüncelerimi yazarım 🙂

Kurumsal hayat dışında bir iş olacağı için ayrıca sabırsızlanıyorum :).

Doyasıya kamp yapabileceğimiz bir ülke olduğu için sabırsızlanıyorum :).

Kanguru görüp sevebileceğim için sabırsızlanıyorum :).

Gidip yerleşince konu belirleyip daha spesifik şeyler üzerine yazabileceğim. Şu an için sadece hissettiklerimiz ve yaptıklarımız kadar yazabiliyorum. Gezdikçe, öğrendikçe içeriklerim artacaktır ve daha faydalı fikirler vermeye başlayacağım. Buna inanıyorum :).

Yazmayı bırakmayacağım, evet bunu yapacağım.

Sevgiler

♥♥♥♥

kangaroo_600_600

Yapılacaklar listemize bir göz atalım.

Gidiş tarihimiz kesinleşti.

4 Nisan.

1

Bu hafta içerisinde biletlerimizi almış olacağız. Çok farklı firmalarla uçuş yapmak mümkün. Direk uçuş maalesef ülkemizden olmadığından çok fazla yorulmamak ve bagajı kaybetmemek adına 1 aktarmalı uçuşu tercih ediyoruz. Şu anda bilet fiyatları iki kişi tek yön 3.800 TL civarında.(Aslında değilmiş. Bugün o fiyatı veren firmayı aradığımızda aynı kriterlere göre söylediği fiyat 4.400 TL oldu. Biz de tek aktarmalı 4.000 TL altına uçamayacağımızı öğrenmiş olduk :)). Daha uygununu da bulabiliyorsunuz fakat bu sefer aktarma sayınızı artırmanız gerekiyor. Sanırım bavulların kaybolma ihtimalini kimse göze alamaz ve tek aktarma tercih edilir diye düşünüyorum.

2

Çoğu havayolunda bizim gördüğümüz bagaj hakkı kişi başı 30 kg. Üzerine çıkınca ekstra para ödemeniz gerekiyor. Bu paralar da kilo başına 50 USD gibi fiyatlarla hesaplanıyor (referans: Singapur Havayolları). Hiç de az değil. Fakat biz, bu hakkı kişi başı 46 kg olan bir havayolu tercih ederek fazlası ile doğru bir karar verdiğimizi düşünüyoruz :).

(Biletimizi aldık. Etihad Airways,iki kişi 4.756 TL, kişi başı 2×23 kilo bagaj hakki)

3

Eğer temelli olarak bir ülkeye gidiyorsanız ve bütçenizde tüm eşyalarınızı yanınızda götürmeye yetmiyorsa önceliklendirerek ve ihtiyaçlarınıza göre eleme yapmalısınız derim.

Kendi bavulum için konuşuyorum :). İlk gidişte yanıma bolca kıyafet (oranın mevsimine göre daha çok yazlık alıyorum), iki çanta, iki ayakkabı, bir kemer, iki atkı, bir mont, takılar ve bir kaç makyaj malzemesi almayı düşünüyorum. Daha çok var fakat en son hali bu olur, bir ya da iki eksiği ya da fazlası. El bagaj hakkımızda da götürebileceğimiz kadar elektronik eşyamızı götüreceğiz (Bilgisayar, projeksiyon gibi). Bu arada okuduğum bloglardan birinde bir trick öğrendim. Havayolu şirketleri üzerinize giydiğiniz kıyafetlere karışamıyormuş. Okuduğum blogger üzerine yüz kat kıyafet giyip yolculuk yapmıştı. Yerden tasarruf etmek için harika bir fikir gibi geldi :). Ben de yapabilirim :).

4

Yapılacaklar listemizin tepesindeki ikinci önemli şey oraya gitmeden evvel kalacak bir yer ayarlamak olacak. Airbnb bizim için en iyi seçenek. Beğendiğimiz evleri işaretledik. Muhtemelen bugün eleme yapıp fiyatı da uygun olan bir evi kiralayacağız. İlk etapta on ya da on beş günlük kiralamayı düşünüyoruz. Bu süre zarfında da her şey yolunda giderse iş bulup normal kiralık eve geçmeyi planlıyoruz.

5

Peki evde kalan diğer eşyalar ne olacak? Biz şöyle karar verdik. Beyaz eşyaları, koltukları, yatakları, raf ve dolapları (büyük baş hayvanları) burada bırakıyoruz. Yakınımızda ihtiyacı olanlara öncelikle verip kalanı satalım dedik. Satma kısmı için henüz bir çaba harcamadık. Yine çevremizdekilere eşya almak isteyenler olursa diye haber saldık. En son olarak da kirada oturduğumuzdan emlakçıya söyledik. Belki biz çıktıktan sonra kiralayacakların ihtiyacı vardır, almak isterler diye.Keşke ihtiyacı olan çıksa da tek seferde kapatsak bu işi (fingerscrossed). Evde bulunan diğer eşyaları orada yerleşip kalıcı bir adres edindiğimizde kargo yapmayı düşünüyoruz. Bu sebeple koliler alıp kalan ufak tefek eşyaları kolilere yerleştirmeye başlayacağız. Ev bulana kadar geçecek süre zarfında da annelerde kalacak kolilerimiz (ilk kolimizi bugün yaptık!).

6

Yazıyı yazmaya başladıktan sonraki geçen süre zarfında tüm eşyalarımızı sattık diyebilirim. Bir kaç parça şey kaldı. Onları da eşe dosta vereceğiz. Ocak’ın ilk haftası evi boşaltıyoruz. Şu andan itibaren tam bir ayımız var. Yavaş yavaş herşeyi eliyoruz, atıyoruz, kenara ayırıyoruz. Bu eleme-ayıklama işleri çok iyi geliyor, ne kadar az eşya o kadar çok alan demek. Gideceğimiz ülkede de bu fikri benimseyip herşeyin azı güzeldir felsefesi ile yaşamayı düşünüyoruz :). Onun dışında arkadaşlarımızla vakit geçirmeye çalışıyoruz.  Her hafta sonuna bir plan yapıp kimseyle, özellikle de en yakınlarımızla daha az görüşmeden gitmek istemiyoruz.

7

Gideceğimiz gün yaklaştıkça heyecanımız artacak, kesin olarak bunu söyleyebilirim. Şu an daha çok işlerimizle alakadar durumdayız. Umarım aynı heyecanı yaşayan, yaşayacak birilerini bu bloga yorum yazarken bulurum :). Neler yaşanıyor konuşmuş oluruz.

O zamana kadar be strong 🙂

source

 

Başlıyorum.

Kendimi çok acayip hissediyorum. Çünkü neredeyse hiç blog, günlük vs. yazmayı denemedim şu ana kadar. Ama ne demişler? Denemeden bilemezsin. 

Bu yazıyı aslında PTE’ye (dil sınavı) girdiğim gün (Ağustos 2016) yazdım. Dört bölümden de (reading,writing,listening,speaking) 90 üzerinden en az 30 puan almam gerekiyordu. Neden mi sınava girdim? Anlatayım.

Yazıyı yazdığım şu andan tam 10 ay önce, salonda oturuyoruz eşim ile beraber, ne yapsak da yurt dışına, bir şekilde çalışmak, yaşamak için çıkabilsek diye düşünüyorduk. İlerleyen zamanlarda aklımıza gelen alternatifleri denemeye başladık.  Bu denemeler gerek bilgisi, gerek tecrübesi fazla olduğu için hep eşime ait tabi. Ben sadece fikir vermek ile yetindim:)) Avrupa’ya birkaç iş başvurusu sonrasında, eşimin lise arkadaşı ve eşinin bloguna denk geldik. Avustralya’ya göçetmişler. Daha önceden Kanada’da çalışma ve oturma vizesi başvurusu için fiyat almıştık. O zaman için çok yüksek miktarda bir paranın peşin verildiğini ve red geldiğinde parayı iade alamayacağımızı öğrenince vazgeçmiştik. Nedense Avustralya ilk aklımıza gelen ülke olmamıştı. Fakat ortak arkadaşlara denk gelmemiz sonrasında bir bakalım, araştıralım, danışalım dedik. Tabi hemen Facebook  üzerinden mesajlar atıldı. Nasıl yaptınız? Ne zaman gittiniz? Kaç yıl oldu? Bu soruların cevaplarını çok hızlıca, çok içtenlikle aldık ve onların ülkeye giriş için gerekli vizelerini bir acente danışmanlığıyla aldıklarını öğrendik (Avustralyadayasam.com).

Google Amca’dan biraz araştırma yapınca Avustralya hükümetinin göçmenlik üzerine vize tiplerini, başvuru şekillerini, yöntemlerini, fiyatları her şeyi çok detaylı bir şekilde anlatan sayfalar dolusu dökümanlarını gördük. Bize göre işin içinden çıkılacak gibi değildi! Çok üstünkörü bir incelemeden sonra Avustralya’da Yaşam’dan randevu alıp şansımızı deneyelim dedim. Aramamızın ertesinde bize doldurmak için pdf dökümanlar gönderildi. Bu görüşmeye gitmeden evvelki ön hazırlık olarak kabul edilebilir. Gönderilen formları doldurduk ve ilk görüşmemiz öncesinde bize bir rapor iletildi. Kabaca, nasıl yaparız, hangi vize uygundur, puanlar nereden gelir konulu bir dosya ve sık sorulan sorulardan derlenmiş ekler. İki hafta sonrasına ön görüşme için randevulaşıldı ki gönderilen dokümanlar sayesinde soracak pek bir şeyimiz kalmamıştı.

Ben biyoloji mezunu bir banka çalışanıyım. Klasik, alakasız okul, alakasız iş tecrübesinin bire bir örneği. Eşim kimya mühendisliği mezunu, IT’ci. Geçmişte çok daha farklı işlerde çalıştı. Bu detayları neden mi veriyorum? Bunların hepsi puan hesaplamamız da bize gerekli bilgiler:). Avustralya size kapılarını puan tabanlı bir sistem ile açıyor. Toplam 60 puanı alan herhangi bir ülkenin vatandaşı Avustralya’da oturma ve çalışma vizesine başvurma hakkına sahip. Ben bizim başvurduğumuz vize üzerinden kendimizi örnek göstererek anlatacağım.

  • 32 yaşını geçmemiş olmak (32 yaş da dahil) – 25 puan
  • Üniversite mezunu olmak- 20 puan
  • Dil yeterliliği (PTE sınavından 80 ve üzeri puan) – 20 puan

Oldu mu sana toplam 65 puan?

İlk etap bizim için en uygun olan vize çeşidini belirlemekti. Eşim 30’unu doldurmuş olduğu için ve mezuniyetinin üzerinden geçen zaman nedeniyle yeni mezun veya work & holiday tipi vizeler doğrudan elendi. Sınırsız yaşama/çalışma sağlayan subclass 189 ve eyalet sponsorluğu içeren subclass 190 için de öncelikle başvuru yapacak olan kişinin Avustralya hükümetinin belirlediği meslekler dahilinde bir meslek denkliği olması gerekiyor. IT tecrübesinin 6 yıldan kısa olması meslek denkliğinin önünü kesiyordu. Genel olarak “ben A bölümünü bitirdim ama B mesleğini yapıyorum” senaryosuna yabancılar. Kimya mühendisliğinden meslek denkliği almak için tecrübe aranmadığını öğrendiğimiz için bu yönde ilerlemeye başladık.

Meslek denkliği almak için deneyimlerinden, stajından, okul projelerinden bahsedebileceğin 3 tane rapor yazmak gerekiyor. Bizim için en uzun zamanı bu raporların yazılması aldı. Geçmiş bilgileri hatırlayıp yazmak yaklaşık 5-6 ay kadar sürdü. Eşim mezun olalı 6 sene olmuş ve kimya mühendisliği adına hiçbir şey yapmamıştı. Bol mesaili çalıştığı bir döneme denk gelince de süre baya uzadı. Beraberinde diploma, transkript vb. belgelerin toplanması… Meslek denkliği başvurusu aşamasında yatırman gereken bedel 750 AUD. Eğer değerlendirmenin daha kısa sürede bitmesini istiyorsan ek 250 AUD daha verip iki haftada sonucunu alabiliyorsun. Biz öyle yaptık. Neticede de iki hafta içinde meslek denkliğine onay geldi. 

Acenteden gelen her maili yürekler ağzımızda bir şekilde okuyorduk. Hele ki, saat farkından ötürü bazı onaylar gece saatlerinde gelip gidiyor. Danışmanımız Betül Hanım bazen bu mailleri sabaha karşı iletiyordu. Güne meslek denkliği alarak başlamak… Çok keyifli. Başlangıçta sadece hayal olan bir şey için sonuç almaya başlamak… Daha çok keyifli. 

Başvuru fazlarındaki tüm doküman iletimleri online bir portal üzerinden sağlanıyor. Her şeyi scan ediyorsunuz ve bu portaldan upload edilerek ilgili partilere iletiyorsunuz. Tabi bizim adımıza bu hengameyi danışmanımız halletti. Mail üzerinden de haberleşmeyi sağladık.

İkinci aşama ön başvuru. Meslek denkliğini aldıktan sonra, vize başvurunuzu yapabilmek için bir davet mektubu edinmelisiniz. Mevcutta sahip olduğunuz puana ve meslek denkliği bilgisi ile, ön başvurunuz online olarak giriliyor. Ertesi hafta davet mektubumuz geldi!

Nitelikli göçmenlik için kriterler ve meslek kontenjanları her sene Temmuz ayında belli oluyor. Meslek denkliğimizi aldıktan sonra ön başvuruyu girmemiz, şansa tam bu dönem ertesine denk geldi. Kimya mühendisliği kontenjanı tekrar açıldığı ve başvuru anımızda muhtemelen baya boş olduğu için bu kadar erken davet mektubu aldığımızı düşünüyoruz.

Ana başvuruyu yapmadan evvel anlaşmalı hastaneden detaylı bir sağlık raporu temin etmeniz gerekiyor. Bu arada, yapılan her test, toplanan her belge ana aday ve yanında götüreceği her aday için geçerli. Sağlık raporunu halletmemiz yarım günümüzü aldı. Avustralya hükümeti yalnızca akreditasyon verdiği sağlık kurumlarından bu raporu kabul ediyor. Türkiye’de bu kurum Amerikan Hastanesi. Kan ve idrar tahlili, göz muayenesi ve genel doktor muayenesi sonrasında sonuçları online olarak sisteme yüklüyorlar (sizin haberiniz olmuyor). Göz muayenesi, harf panosunu okuma şeklinde ilerlerken doktor muayenesinde genel sorular ve kontrol ile ilerleniyor (eşimin dövmelerini de kaydettiler). Gerekli diğer belgeler: pasaport, güncel CV, kimlik fotokopileri, geçerli bir dil sınavı sonucu belgesi, sabıka kayıtları, doldurulması gereken bir kaç (çok) form. Bunları toparlayıp danışmanımıza yolladık. Sabıka kayıtlarımızı e-devletten PDF olarak aldık. Yeminli tercümandan İngilizce’ye çevirttik. Bu belgeler de sisteme yüklendi.

Göçmenlik başvurusunun değerlendirilmesi için dosyanıza bir “case officer” atanıyor. Sisteme yüklenen bu belgeleri inceliyor, eksik bir şey varsa talep ediyor. Bize bu talepler danışmanımız aracılığı ile bildirildi. 

  • 25 Temmuz – Online başvurumuz oluşturuldu.
  • 29 Temmuz – Sağlık raporu alabilmek için gerekli HAPID’yi aldık (bu ID’yi hastaneye veriyorsunuz).
  • 6 Ağustos – Sağlık kontrolüne girdik (yani bir sonraki sene 6 Ağustos‘a kadar Avustralya’ya ilk girişimizi yapmalıyız).
  • 19 Ağustos – Case officer atandı.
  • 25 Ağustos – Başvuru belgelerini toparladık.
  • 27 Ağustos – PTE sınav sonucum geldi, başvuruya eklendi.
  • 31 Ağustos – Case officer’a belgelerin tamamlandığı bilgisi iletildi.
  • 13 Ekim – Case officer PTE sonuçlarımızı  PTE online sistemi üzerinden iletmemizi istedi (bu her zaman talep edilen bir şey değilmiş). Aynı gün ilettik.
  • 18 Ekim – VİZEMİZ ONAYLANDI…..:)))

Biliyorum eksikler var, zamanla aşacağımı düşünüyorum. Eksik kaldığını gördüğüm yerler olduğunda her yazışımda ekleme yapacağım. Bir sonraki yazımda da sanırım neden gitmek istediğimizden bahsedeceğim. Olur da bir yorum alırsam sonraki yazımı ona göre de şekillendirebilirim.

“Aman Allah’ım ! Eğer biri okur da yorum yazarsa” heyecanı çok garipmiş..

(Aşağıya düştüğüm notu bu yazıyı ilk yazdığım zaman yazmıştım :D. Nedense yazıyı paylaşmak için vizemizin sonuçlanmasını bekledim.)

Beklemek beklemek beklemek…Çok ama çok kötü bir duygu. Ama iyi sonuçlanacağına inancın tam olduğunda daha çekilebilir oluyor. Bu arada ne mi yapiyorum? Daha çok blog okuyorum, daha çok hayal kuruyorum. Bir an önce gelsin o vakitler istiyorum. Sanki yeniden evlenmek gibi olacak dedim bugün arkadaşım Seray’a :). Gerçekten biraz öyle.

Kanguru mu o?: Avustralya’ya göç ediyoruz.

Nasıl karar verdik,neler yaşadık ,ne kadar harcadık ,korkmuyor muyuz,çok uzak değil mi ? Tüm bunları her göç eden gibi ben de yazarak anlatmaya karar verdim 🙂
Çok heyecanlıyım ilk yazımı biraz daha detaylandirip,toparlayip kısa sürede paylaşacağım.
Görüşmek üzere..