Şubat ayı bize neler öğretti ?

 

Parsley Bay
Parsley Bay

 

Her ay yazı yayınlamak konusundaki istikrarım! Şubat ayı bayağı bir hareketli ve koşuşturmacalı geçti benim için. Biraz tembelliğimin de etkisiyle bu yazı taa bu zamanlara kaldı. Neler yaptığımdan ve hayatımdaki önemli gelişmelerden bahsettim.

Reklamda oynamak mı ?

Ocak ayı yazımı bir reklam ajansına kaydolduğumu söyleyerek bitirmiştim. Şubat ayının ilk cumasına randevu almıştım. O gün, şehirdeki ofislerine randevu saatinde gittim. Girişte benimle beraber bekleyen 3 kişi daha vardı. Sonra içeriden biri gelip, hoşgeldin dedi ve masasına geçtik. Önce yaşımı sordu, daha önceden tecrübem olup olmadığını, vize tipimi ve ne kadar süre Avustralya’da kalmayı planladığımı sordu. Daha önceleri üniversitede okurken bu işi yaptığımı süreçleri az çok bildiğimi söyledim. Bu ajans senin fotoğraflarını çekip, tüm oyuncuların, figüranların ve/veya modellerin ortak kullandığı bir portala yüklüyor. Bu şekilde birine ihtiyacı olan firmalar o portaldan girip sana yine ajans üzerinden ulaşabiliyorlar. Bu fotoğraf çekimi sonrası senin o sisteme girebilmenin belli bir ücret karşılığında yapıldığını söylediler. Ben zaten arkadaşımdan öğrendiğim için hazırlıklı gitmiştim. Yıllık 240 AUD’lik ödemeyi peşin peşin yaptım. Bu arada figüranlık olarak reklamlarda çalışırsan saatlik ücretin 30 AUD oluyor. Bana bir gün iş çıksa bile verdiğim parayı geri kazanabileceğim için açıkçası çok dert etmeden ödemeyi yaptım. Vücut ölçülerimi adılar, boydan ve yüzden resmimi çektiler. (Bu arada resimlerim içler acısı 🤨).

Tüm bunlar bitince ofisten çıktım, eve dönerken telefonum çaldı. Telefonda; kim nerede çalışacak, yönlendirmeler, uygunluklar vs. tüm bu süreci yöneten kişi Paul vardı. “Yarın müsait misin?” diye sordu. Evet dedim. Detayları mail olarak atacağını söyledi. NE ? 😊 Bu kadar çabuk bir iş çıkabilmesine hayret ediyordum. Çok sevinip hemen Özgür’e haber verdim tabiki. Yaklaşık 10 dakika sonra mail geldi. The Voice Commercial için değerlendiriliyorsun, seçilirsen teyit maili alacaksın yazıyordu ki hemen akabinde ikinci bir mail ile onaylandığım teyidini aldım.

Bu işler ana rol ya da birkaç saniye görülebileceğim reklamlar olmayacaktı, kendimi muhtemelen ekrande göremeyecektim bile, fakat başka bir ülkede bunu yapabiliyor olmam beni en çok heyecanlandıran kısmı zaten. Ajansa gidip kayıt olup, kendimi anlatmam, iş almam çok güzel hissettiriyor.

Ertesi gün içinde kıyafetlerimin olduğu bir çanta hazırladım kendime. Sabah saat 10’da olmam gereken yere, Fox Studios‘a vardım. 7. hangarı buldum. Buluşma noktasında ajans ya da kanal çalışanı olan görevliler ödeme yapabilmeleri için banka bilgilerini yazabileceğim bir form verdiler, önce onu doldurup, diğer bekleyenlerin yanına gittim. Çok tatlı iki yaşlı teyze ile tanıştım. Bizi hangarın kapısında içeriye almak için yaklaşık bir saat beklettiler. Zannediyordum ki çekim içeride olacak, bizden önce gelenleri çekiyorlar sonra biz gireceğiz. Halbuki içerisi saç ve makyaj odasıymış. Sıra bize geldiğinde içeri geçtik, giymemiz için garip görünümlü kostümler verdiler, saçlarımızı yapıp yüzümüzü boyadılar. Ben makyajımla diğerlerine göre daha sade görünüyordum. Bakınız. ☺️

img_6845.jpg
Warrior 😛

Hala ne tarz bir çekim yapacağımızdan bir haber, yaklaşık bir saat kadar içerde kaldık. Teker teker herkesin saçı, makyajı yapıldı ve çekim için hep beraber bir diğer hangara geçtik. Ne yapacağımızı da orada öğrendik. Bize ayrılmış bir tribünde hoplayıp, çığlık atıp, hep alkışlamamız gerektiği söylendi. Tribünün aşağısında davul çalan diğer bir grup vardı. Gün içerisinde de sırası ile jüri üyelerinin çekimleri yapıldı. Onları da alkışladık, ama nasıl çığlık çığlığa. Toplam 50 kişiydik, ben en ön sıradaydım. 😊

Bu arada jüri üyelerinden biri Kelly Rowland. Kendisini Destiny’s Child’da da severdim, solo kariyerinde de. Yakından görmek güzel oldu. Çok güzel, çok sıcak kanlı bir kadınmış. Bir diğeri Jonas Brothers’tan Joe Jonas. Cake by the Ocean şarkısını çok severim, onu da bu şarkıdan tanıyorum. Kendisini burdan kınıyorum, bir tek selam bile vermedi bize. ☺️😂

Sabah 10’dan akşam 6’ya kadar çığlık attım ve gün sonunda kayıt paramı çıkarmış mutlu bir şekilde oradan ayrıldım. Üstüne yeni insanlarla sohbet fırsatı buldum, o tarz bir  ortamda bulundum kısacası bence çok güzel bir deneyim yaşadım. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum. 😊

(Not: Reklam yayınlandı ama internete henüz düşmemiş olduğundan linkini buraya ekleyemiyorum. Merak edenler için; ben hiçbir şekilde gözükmüyorum. Aradan geçen 5 haftalık bu süreçte iki kez daha reklam çekimi için çağırdılar ama gidemedim. Sebebi hemen bir sonraki paragrafta :))

Reklam ajansıyla olan görüşmemden bir gün öncesine gidelim..

Çarşamba günü, satış danışmanlığı pozisyonuna başvurduğum Türkiye’deki Koton ayarında olan bir firmadan mail aldım. Mailde sizinle görüşmek istiyoruz, şu linkten kendinize uygun tarihi ve saati seçin yazıyordu. Linke tıkladım ve tek boş günün bir gün sonrası olduğunu, saat 8:30’u ya da 9’u seçmem gerektiğini gördüm. Önce acayip strese girdim, sonra mecburen bir gün sonrası saat 9’u seçtim. Zaman geçtikçe beynim fikre alışmaya başladı. Küçük çaplı bir firma araştırması yapıp ( Glassdoor sitesinden mülakatlarda sorulan sorular ve firmanın kendi sitesinden “hakkımızda” kısmı) gelebilecek sorulara karşı hazırlandım. Geçmiş iş görüşmesi tecrübelerim de vardı artık, sonuç ne olursa olsun şeklinde bir modla görüşmeye gidecektim. Sabah Özgür ile beraber mağazanın olduğu yere geldik. Westfield buradaki en büyük AVM zinciri. Tüm ülkeye yayılmış durumdalar yanılmıyorsam. Mağazada şehirde ki Westfield’in alt katında yer alıyordu. Özgür’ün iş yeri ile arası sadece 15 dakika ve benimde tek otobüsle 45 dakikada gelebileceğim bir yerde. Konum mükemmel diyebiliriz. İçimden ne söylesem acaba diye tekrar ederek, saat 9’a 10 kala içeriye girdim. Görüşme başlayana kadar yaşadığım heyecan tarifsiz ve sürekli titrer bir halde mağazanın kapısına gittim. Tam mağazanın önündeki cafeye ait masalardan birine oturmuş beni farkedince görüşmeye mi geldin diyen bir adet Grup Müdürü vardı. İşe alımları o yapıyormuş. Özet olarak geçmişte neler yaptığımı anlatmamı istedi. Herhangi bir kandırmacalı soru sormadı. Sürekli bana senin merak ettiğin birşey var mı diye sordu. Kendimi anlatmaya çalıştım. Banka tecrübemden biraz bahsettim. Karşı taraftan soru gelmeyince sürekli birşeyler sorma zorululuğu hissedip daha önceden aklımda olan şeyleri sordum. Bu arada sordum ettim diyorum ama kesinlikle çok güzel bir İngilizce konuşamadım. Duraksamalar, yarım cümleler … Fakat başından sonuna kadar tek yaptığım şey ilgili ile ve yüzümde tebessümle karşımdakini dinlemek oldu. Tam olarak 15 dakika sonra görüşme bitti. Çıktıktan sonra Özgür’e attığım mesajın ekran görüntüsünü aşağıya bırakıyorum.

Önümüzdeki görüşmelere odaklanalım şeklinde, diğer mağazalara bakmaya başladım. Bundan sonrasını yine ekran görüntülerini koyarak anlatmak istiyorum.Saatlere dikkat ederek okuyalım 😊.

 

 

 

 

 

 

Doğru okudunuz. 😍😁 İnanılmaz ama gün sonunda bir işim olmuş oldu. 💪 Hem de çok güzel bir yerde, tarz olarak “işte benim tarzım” diyebileceğim bir yerde. Part time olmasıda kahvaltı sonunda yenen bal-kaymak (en çok özledigim şeylerden) gibiydi benim için.

İş yerim 🙂

Ehliyet sınavını geçtiğimde kendimle böyle gurur duyduğumu hatırlıyorum. Aynı gururu o gün bir kere daha yaşadım. Farklı bir ülkede, farklı bir dilde kendimi anlatabilip bir iş sahibi olmuştum. Benim için anlamı çok büyük. Şimdiki hedefim kendimi ve beni işe alanları hayal kırıklığına uğratmadan çalışmak. Birinci ayımı yeni doldurdum. Herşey çok yeni. Ben hariç herkes Aussie. Henüz kesinlikle zorlanıyorum diyebilirim. Hem İngilizce konusunda hem de mağaza içi döngü konusunda. Fakat şansıma mağaza müdürüm, müdür yardımcım ve diğer ekip arkadaşlarım gerçekten yardımcı oluyorlar, destekliyorlar. Herhangi bir negatiflik şu ana kadar hissetmedim. Bir an önce herşeyi kavrayıp daha yararlı hale gelmem lazım. Umarım bir sonraki yazımda biraz daha kendimi geliştirmiş şekilde iş durumlarımdan bahseder olurum.

Bu arada Şubat sonu demek yaz bitti demek. Nisan Ayında da birinci senemizi dolduruyoruz demek. Ah, zaman çok hızlı geçiyor…

 

10 responses to “Şubat ayı bize neler öğretti ?”

  1. Tebrikler tatlım! 🙂

    Like

    1. Teşekkürrr 😘😘

      Like

  2. Süpersin selincik❤️

    Like

    1. Yaa teşekkür ederim😘

      Like

  3. Merhaba Selin.
    Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Eşimle mesleki denkliğini aldıktan sonra tahminen temmuz gibi göçmenlik vizesine başvuracağız. Şu an Avustralya fikri ikimizi de çok heyecanlandırıyor. Yazdıklarınız çok faydalı ve içten. Her gün sitenize girip kontrol ediyorum yeni yazı gelmiş mi diye. Lütfen daha çok yazın, paylaştıklarınız için de ayrıca teşekkürler 🙂

    Like

    1. Merhaba Gizem ☺️
      Çok tatlısın, teşekkür ederim. Umarım vize sürecinde herşey istediğiniz gibi yolunda ve zamanında ilerler. Biraz sabır isteyen bir süreç ama eninde sonunda güzel olacak, beklemeye değecek bir süreç. Tembelliğimi aşmaya çalışıyorum ben de, daha çok yazmak için 😊. Teşekkür ederim tekrar ve sizlere iyi geceler…

      Like

  4. Merhaba! Tek seferde bastan sona tum yazilari okudum. Eline emegine saglik, cok icten cok akici olmus hepsi 🙂

    Basari ve mutluluk dolu uzun yillar gecirmeniz dileklerimle. Selamlar 🙂

    Like

    1. Merhaba ☺️
      Beni çok mutlu ettiniz, teşekkür ederim.
      Kapalı ve serin bir Sydney sabahından sizlere de selamlar…

      Like

  5. Selamlar, bi gecede tum yazilarini okuduk. Bende esim ve kizimla eylul basi adelaide e yerlesecegiz. Heyecan ve korku dorukta diyebiliriz. Buarada is ve genel hayatla ilgili yeni yazilarini merakla bekliyoruz.
    Sevgiler.

    Like

    1. Selamlar😊 Çok güzel
      bir yer olduğunu duydum ve çok güzel olacak herşey öncelikle buna inanın. Başladığım iş o kadar yoğun gidiyor ki, e tabi bende bir o kadar başına oturup yazamadım. Ama devamı yakında gelecek ☺️ Çok teşekkürler, hoşçakalın

      Like

Leave a comment