Ha geldi ha gelecek derken biz 5 Nisan akşamında tam 21 saatlik yolculuktan sonra Sydney’e indik. Şimdi sizlere Türkiye’den Sydney’e olan yolculuğumuzda karşılaştıklarımız, havada süreyi nasıl geçirdiğimiz, Sydney-Bondi Junction ile ilgili bir haftalık gözlemlerimizi iki parça halinde yazıyorum :). İlk parça havaalanından çıktığımız ana kadar olacak.
Öncelikle, Etihad Havayolları’nı tercih ettiğimiz için mutluyuz. Hostesleri gayet ilgiliydi. Yemeklerinin tadları güzeldi. Koltuk genişliği, iniş-kalkış saatlerine uyması vs. her şey yolundaydı. Bu havayolunun insiyatifinde bir şey değil ama iyi oldu çünkü bu denli büyük bir değişikliğe kalkışınca bizi normalde hiç etkilemeyecek ufak bir aksama, sırf bu durumda olduğumuz için, farklı bir strese, telaşa sokabilirdi.
4 Nisan’da saat 14:15’te kalktı uçağımız. Ailelerimiz uğurlamaya geldi tabi ki ve her zamanki gibi çok tatlıydılar. Bu kadar destek gösterdikleri için çok şanslıyız, tekrar tekrar söylüyorum. 3 bavul ve 1 adet gitar ile el bagajlarımız bizimle idi. Başka bir ülkeye göç etmek için ne kadar da az değil mi ? 🙂 Bu arada neler götürdük bilmek isteyen olursa ses versin! Öte yandan ayıklanmak, daha minimalist yaşamaya çabalamak ne kadar iyi geliyor bilseniz ! Bunu yapmak için başka bir yere gitmeyi beklememeliyiz bence. Neyse.
Daha önceden uzun uçuşlar yapan arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine, uçağa bindiğimiz gibi saatimizi gideceğimiz ülkeye göre ayarladık. Orada gece iken uykumuz olmasa bile uyumaya çalıştık. Zaten bir önceki gece heyecandan çok uyuyamıyorsun, uçağa saat kaçta binersen bin uykun geliyor. Gelmese de zorlayın :D! İlk durağımız Abu Dhabi’ye varış için 6 saatimiz vardı. Biz uçuşun son iki saatini uyuyarak geçirdik. Ve tam olarak 6 saat sonra Abu Dhabi’deydik. İnmeden önce aktarmayı yapacağınız uçağınızın olduğu terminali ve kapısını koltuk arkalarında bulunan ekranlardan bakabiliyorsunuz. Bizim aktarmamızın arası 2 saatti. Uçaktan in, giriş yapacağın yeni terminalini ve kapını bul, tuvalet molası, fiş çevirici al (tanesi 17USD) ikinci uçağa geç derken hemen geçiverdi 2 saat.
Bu arada ikinci uçağa binmeden de el bagajlarınızı kontrol ediyorlar. Türkiye’de AVM otoparkına girerken bagaj kapağını şöyle bir kaldırıp indirirler ya aynı o şekilde bir kontrol oldu :). Bu kısımdan sonra, yolun devamında, tontiş A380 model uçağımızla beraberdik. Dışarıdan yunus ve balina karışımı gibi gözüküyor. İçerisi de gayet bir önceki uçağın konforunda hatta daha konforlu idi. Uzun uçuşlarda içeriyi havadar tutabilmek için daha fazla klimalara yüklendiklerinden üzerimizi atkılı, polarlı sıkı tuttuk. Fakat donduracak kadar soğuk olmadı içerisi hiçbir zaman. Yine de tedbirli olmakta fayda var :). Toplam 3 sefer yemek verildi, hepsi hemen hemen aynı şeylerdi :). Ayrıca yan koltuğumuz şansımıza boştu ve 14 saatlik uçuşumuzu yayıla yayıla geçirdik. Ne yaptınız bu 14 saat, nasıl dayandınız derseniz, film izlemek-uyumak-iki kere wc ve bitti. Abartılacak hiç bir yanı yokmuş :).
Ve artık uçak alçalmaya başlamıştı :D.
Çok değişik, garip bir heyecan kaplamıştı bizi, beklediğimiz gibi. Hep merak ederdim, acaba inince “vay be” mi olucam, tam hayallerimdeki gibi mi olacak, yoksa “meeh” şeklinde mi bir duyguya kapılacağım, kendimi oraya ait hissedebilecek miyim, yoksa İstanbul’u mu arayacak gözlerim. Bu kısma gelmeden evvel belgesellerden çoğumuzun bildiği köpeklere koklatmalı, eldivenli görevlilerin olduğu havaalanı kontrolünden geçmemiz gerekiyordu. Uçakta, bagajınızda taşıdığınız yasaklı olabilecek maddelerin listesinin olduğu “incoming passenger card” dağıtmışlardı. Bunu doldurup kontrol sırasında görevliye teslim etmenizi istiyorlar. Biz yanımıza ağrı kesici, antibiyotik, boğaz spreyi, Özgür’ün ürtikeri için Zyrtec, grip ilacı, ezik/burkuk kremi, bepanthene aldığımızdan ilaç yazan yerin (1. madde) yanındaki kutucuğa tik atmıştık.
Pasaport+vize kontrolünde sıra bize gelmişti. Görevliye kartları uzattık . Pasaportlarımızı istedi, ekrana okuttu hiçbir şey sormadan sadece “thank you” dedi ve bitti! O an hiç gözümün önünden gitmiyor kendimi o kadar çok hazırlamıştım ki bir şey sormasına! Tabi ki böyle daha güzel oldu :). Bagaj bantlarına doğru giderken önünden geçtiğimiz özel kargo alanındaki masa üzerinde Özgür’ün gitar case’i duruyordu! Arkasındaki görevli ile konuşup, pasaport ile göstermeden gitarı aldık! Ardından bavullarımızı bekledik ve arka arkaya 3 bavulumuz da geldi. Incoming Passenger Card üzerinde ilaç kutucuğunun yanını işaretlediğimiz için alandan ayrılırken “Declared” diye ayrılmış farklı bir sıraya girmen gerekiyor. Biz de o sıraya girdik, herhalde bavulları açıp kontrol edecekler diye. Sıranın sonunda görevli 6. bölgeye ilerlememizi söyledi ve orası da doğruca çıkışa gidiyordu. Yani herhangi bir kontrol olmadı. İlaç diyince mi o kadar bakmıyorlar ya da bize mi öyle denk geldi bilmiyoruz. İşte tüm bunlar bittiğinde Avustralya topraklarına resmen ayak basmış olduk. Karşımızda iki güzel insan bizi bekliyordu..
Buraya kadar olan kısmı dilerseniz izleyebilirsiniz de :).
Leave a comment